Perşembe, Aralık 29, 2011

nasıl mısınız iyiyiz mi...

ne zor bir depremzede ile karşılaşmak. bizzat ben kendim depremzade olarak bu zorluğu çok yaşadım van'da, kaldı ki başka coğrafyalarda yaşayan dostlar neylesin. insanın karşısındakinin evinin yıkılma ihtimalini tahmin ederek evin durumunu sorma halinden bahsediyorum, karşıdaki kaldırıp da evimiz yıkıldı, evsiz kaldık dese ne yapacan öyle kalacan, nasıl sırtlayacan bu yükü molozu yıkıntıyı nasıl kaldıracan da muhabbete devam edecen hele de depremzademiz işi kolaylaştırıp konuyu değiştirmez bu görevi de sana yüklerse, zor iş zor..

Salı, Aralık 27, 2011

hasarın ortası..

hasarın ortası, azı, çoğu mu olurmuş demeyin, oluyormuş. Misal bizim ev için orta hasarlı demişler. ilk duyunca bir ağırıma gitti sormayın. insanın evi sadece dört duvar değilmiş, yakını, dostu, akrabası, arkadaşı gibiymiş. sanki bir dostumun ağır bir hastalığa yakalandığını öğrenmiş gibi oldum. hatta daha da ötesi aslında. malumunuz bir insanla özdeşleştiğimiz kadar yakınızdır ve duygumuz o ölçüde derinleşir, yoğunlaşır. ev de öyle işte, aslında ben hasarlıymışım ortadan, yayladan gel allı gelin yayladan, seni benden ayıranlar orta boylum kör olsun falan filan..

Pazartesi, Aralık 26, 2011

ez dıçım wane me..

vanıma gidiyorum demek, gramer yanlışım varsa affola kursu tamamlayamamıştım ancak bu kadar oluyor. insan özlüyor yaşadığı yeri virane de olsa, diğerleri bırakıp gitmiş veya gitmek istiyor olsa da. tatil gibi olmuyor dışarda geçirdiğimiz vakit, orada yapılacak çok iş var çünkü hem kendimiz hem şehrimiz için..

Cumartesi, Aralık 24, 2011

ds ve dö

bundan sonra böyle. van daki yaşantımızı anlatırken böyle diyeceğiz, depremden önce depremden sonra-lı cümleler kuracağız, çocuğumuzun yaşına göre hesaplayacağız, senin kızın dişi yeni çıktıydı ilk deprem olduğunda vs gibi, veyahut yakın tarihli siyasal olaylarla refere edeceğiz, giden arkadaşlarımızın olmama süresinden çıkaracağız. sonuç olarak depremi unutacağız elbet somut olarak, ama soyut olarak tarihimize kaydedeceğiz onu, asla kaybetmeyecek aklımız bu bilgiyi çünkü hayatımızı çok sarstı, çok...

Salı, Aralık 20, 2011

sıkıldım şu depremden

bir haftadır niye yazmıyorum diye düşününce yukarıdaki sonuca vardım. Sürekli birlikte yaşanabilir bir durum değil deprem hele de yalnız değilseniz. Yalnız kovboy olsanız bile sürekli olarak depreme maruz kalmış kişilerle yaşamak zorundasınız, çok zor çok. Deprem insanı yılgın, yorgun, solgun ve bunun gibi -gun ile biten bir çok sıfat ile tanımlanabilir kişidir. Şikayet eder, huysuzluk eder, halsizlik eder sizi de canınızdan bezdirir, bu nedenle deprem bölgesinde en iyisi dışarıdan yardıma gelen veya o bölgeden olup da depremi yaşamamış yaşasa bile sonrasında gidip gezip dinlenip gelmiş kişilerle takılmaktır.

Pazartesi, Aralık 12, 2011

van'da ev bulma mücadelemiz..

Yaşasın ev bulma mücadelemiz! Malum evimiz hasarlı, başımızı sokacak bir ev lazım, hadi ben neyse de karımkızımı konteynır köşelerinde nasıl eyleyeyim. İşte böylece başlamış oldu internet ve kaloriferci taraması üzerinden ev bulma maceram. Şehrin bir yerlerinde hasarlı bir evin varken başka bir ev aramak enteresan oluyor, sanki yaralı arkadaşını bırakmış da gitmiş gibi hissediyor insan kendisini ama öyle değil geri döneceğiz elbet evimiz güçlendiğinde.

Pazar, Aralık 11, 2011

Van'da mutsuz olmak..

Uzun süreli mutsuz kalamıyor insan Van'da, bir şey oluyor seviniveriyor. Misal dünkü kar ve soğuk akşamın ilerleyen saatlerinde yerini yumuşak bir havaya ve kar sessizliğine bıraktı. Bu kar sessizliği su gibi hava gibi bir nimet. İnsanın ta derinine işleyen bir huzurdan bahsediyorum aslında, hani bir termal havuzda hissedilen sıcaklık basitçe sıcak suyun ısıtmasından farklıdır ya, veya dağ başında bir kaynaktan içilen buz gibi su filtrelerce temizlenmiş suyu içmekten çok daha doyurucudur işte onun gibi. doğayla bütünleşme hissi yaratan her durumda hissedilen tamlık hali yani. doğayla bütünleşme onun bir parçası olduğunu iliklerine kadar hissetme durumu. Kar sessizliği de bunu yapıyor, etraf  bembeyaz, sesi de sessizliğe çeviren emen soğuran kulakları tırmalamasına izin vermeyen sadeleştiren arıtan bir doku gibi bembeyaz hem de, içimizde çocuksu bir sevinç ki bir süre sonra ellerimizdeki kartopuna dönüşecektir...

Cumartesi, Aralık 10, 2011

soğuktır...

Çok soğuk çok. Öğleden sonra bastıran kar ortalığı hızlıca hakimiyeti altına aldı. İnsafsızca çarpıyor insanın suratına tokadını. Böyle zamanlarda daha bir koyuyor hayatımızın bozulmuşluğunun acısı. bugün onu düşündüm arabanın camına vuran kar tanelerini izlerken. Şimdi karımkızımla birlikte evimizde, böyle soğuk bir günde birlikte evde olmanın ne kadar huzur verici olduğunu düşünerek ve hem kalorifer kem de sevgimizle ısınan sıcak bir eve sahip olduğumuz için kendimizi çok şanslı hissederek mısır patlatmış ve bir film açmış olabilirdik. Hakikaten de şanslıymışız o zamanlar, şimdi değiliz. Tutunduğumuz tek dalımız konteynırımızın üzerine soğuk derme çatma çadırlarda üşüyen çocukların gölgesi düşüyor, içimizin titremesine mani olamıyoruz.

Cuma, Aralık 09, 2011

konteynır için şiir

Depremzedenin en büyük ereği
irisi ufağı kırmızısı yeşili

uygarlığın timsali
inşaat sektörünün son icadı

gözümüzün bebeği
başımızın tacı
şimdilik aklımızın ucu

göçebe atalarımızın ruhlarıyla buluştuğumuz mekanların sonuncusu
son üç yılda sevgili karımla değiştirdiğimiz evlerin bilmem kaçıncısı
sevgili konteynır..

Bu şiir Guatemala'da yapılan 12. Uluslararası İnşaat Teknolojileri Fuarı Genç Yetenekler Şarkı, Türkü ve Şiir yarışmasında mansiyon ödülü alarak ülkemizin göğsünü kabartan genç bir mühendise ait olsaydı gülerek okuyabilirdik, mühendisin yazacağı şiir bu kadar olur filan diye. Belki de mühendislik dergilerinde ciddi ciddi eleştirilebilirdi ama unutmayın ki Oğuz Atay da bir mühendisti:

Perşembe, Aralık 08, 2011

Van'da..

Uçağımız Van'a süzülerek inerken yaşadığım olumsuz duygulanım, hoşnutsuzluk, yere ayak basmamla dağılıverdi. Çünkü güneş o kadar cömert biçimde karşıladı ki bizi kayıtsız kalmak mümkün değil. Bir de yıkık virane de olsa evim burada, burada üretiyorum burada kendimi gerçekleştiriyorum, varsın çadırda konteynırda olsun burada yaşıyorum, burada dostlarım arkadaşlarım var yarını birlikte yarattığımız, yollarında yürümüşlüğüm var daha da çok yol olduğunu yürüyecek bildiğim, düşünmüşlüğüm var burada, uyumuşluğum, çoğalmışlığım var, buraya ekmişim fidanımı, burada büyütmeye karar vermişim, öyle kolay değil yüz çevirmek.

Salı, Aralık 06, 2011

Van'a dönüş

Uzun bir haftanın sonunda dönüyorum işte. Giderken üzülünmeyen bir şehirdi Van. Geçici veya mecburi olarak gitseniz bile size bir şeyler katacağını bilirdiniz. Bana öyle demişlerdi ilkin "Tayinin Van'a çıktığında ağlarsın bir, bir de ayrılmak vakti geldiğinde". Benim için ayrılık vakti gelmedi henüz ama ağlamak vakti için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü bu sıralar Van'da olmak insandan bir şeyler götürüyor.

Pazartesi, Aralık 05, 2011

sinemada da deprem

Bir film izledim az önce. kişilerin kişisel depremlerine dairdi veya ben öyle aldım. Bolca jung az freud soslu, psikanalistlerin de zaman zaman boynuzsuz kuyruksuz insan olabildiklerine dair, kötü diyaloglu ve karikatür oyunculuklu bir film, ama mesele o değil. Değişebilirlik meselesini düşündürttü bana; insanın, hayatın, rollerin değişebilirliği. Mutlaklığımı sorguladım biraz ve yaşadığım anın çatışmasını. Değişirken neler sabit kalıyor ve sabit kalanların değişebiliritesini zaman içinde ne belirliyor?

prafabrik

Bundan sonraki yaşantımız nasıl olacak Van'da, nerede yaşayacağız örneğin? Evlerimize girebilecek miyiz yeniden, güçlendirebilecek miyiz binalara olan güvenimizi yoksa başımızın çaresine mi bakmaya çalışacağız. Fotoğraftaki ilanda yer alan numarayı mı arayacağız; buyrun güvenevler inş tic ltd şti elbette elbette tabi ki tabi ki sadece bir haftada çok ucuza 11 şiddetine dayanıklı çelik istediğiniz ebatta istediğiniz yerde iste... nasıl güveneceğiz yeniden bu adamlara veya evimizi güçlendireceklere, onlar yapmadı mı yıkılan evlerimizi...


Pazar, Aralık 04, 2011

sallana sallana Ankara

Böyle bir türkü vardı gelinin yürüyüşü ile ilgiliydi galiba ama algıda seçicilik işte depremi çağrıştıran herşey dilime takılıveriyor. Çevrede gördüğüm her olumsuzluk, kaza felaket ihtimaline karşı aşırı uyanıklık hali içerisindeyim. Zaten buralarda insanların rahatlığına, kaygısızlığına ve de bizim yaşadıklarımız konuşulduğunda ısrarla çubuğu hafifletici sebeplere bükmelerine gıcık oluyorum. Ankara olmuş Polyanna..

Cuma, Aralık 02, 2011

ankara' da konteynırın ne işi var?

Dün beni çok şaşırttı NHKM'nin bahçesinde gördüğüm konteynır. Tuvaleti sordum duvarın arkasında dediler, köşeyi dönmemle konteynırla burun buruna geldim. O da ne, bunun ne işi var burada, burası deprem bölgesi mi arkadaş, sizin tuvalet yaptığınız  bu konteynırlar Van'da neden yok, bizim ihtiyacımız var oysa ki, çocuklarımız çadırda hastalanmasın yanıp ölmesin diye. Şaşkınlık, üzüntü, öfke, hüzün, hoşnutsuzluk, keyifsizlik, sıkıntı vesaire  gibi tüm olumsuz duyguların bir harmanını yaşadım saniyeler içerisinde. "Ama bu haksızlık öyle değil mi" dedi Kalimero içimden, o derin yıllanmış katmerlenmiş binlerce kez doğrulanmış imbiklerden süzülmüş haksızlığa uğramışlık hissiyatım kabar kabar kabardı.

Van'ı geride bırakmak

Dün bir haftalığına Van'dan ayrıldım. Döndüğümde şehri nasıl bulacağını bilmeden gitmek enteresan bir his. Belki diyorum şehre bir film gelir, insanlar da gelir birlikte kalabalık olur sokaklarda, çocuklar bağırır koşturur oynar, iklim değişir akdeniz olur alman kampı yıkılmamıştır hadi gülümse diyorum kendime. Belki de tam tersi, geldiğimde yıkıntıların üzerinde emeklemeyi öğrenmiş olur bebekler, tenteler öksürük sesleriyle dalgalanmaktadır, kar yolları korku dağları beklemektedir, umutsuzluğu şehrin derinleşmiş, enseler kararmıştır iyice. Saçmaladım iyice saçmaladım, gülümseyeyim en iyisi.

Perşembe, Aralık 01, 2011

5:0


Dun aksam 5.0 i gorduk. Yani deprem bes biz 0. Duvarlar gitti geldi, dolaplar homurdandi, tabak canak sangirdadi, insanlar haykirdi, ayakkabilar giyildi, arabalar calismaya basladi hatta uykusu kacanlar muzik dinlediler arabalarinda, cadirlar dalgalandi, icerideki insanlar disari ciktilar gokyuzunu gormek icin topraga basmak derin bir nefes almak yasadiklarini hissetmek digerlerinin de yasadigini gormek binalarin bir kez daha cokmedigini gormek bundan sonra da cokmeyecegine inanmayi surdurmek gunesin bir kez daha dogmasini ve onlari isitmasini beklemek dukkanlarin yeniden acilmasini sokaklarda digerlerinin yurumesini izlemek yeniden cay icip otlu peynir yiyebilmek icin insanlar disari ciktilar. Deprem boyle iste insani kapinin onune, ister cadir kapisi ister ev ister konteynir, koyuveriyor.

Pazartesi, Kasım 28, 2011

insan van'ı neden sever


Neden Van'dan gitmiyoruz, bizi buraya bağlayan şey nedir veya aynı soru Türkiye için geçerli değil mi? Bu soruya en iyi yanıtı Vizontele'nin unutulmaz belediye başkanı vermişti yeniden yeniden izlenilesi o filmde: 



KaraVan

Cok beceriksizce bir soz oyunu oldugunun farkindayim ama kendimi tutamadim. Sadece ucuncu sayfa haberlerinin herhangi bir sayfada yer alabildigi bir tabloid gazetesi degil burasi elbet ama olan oldu ne yapayim gecmise takilmamayi da ogretiyor deprem biz onumuzdeki satirlara bakalim

binalar donmuş gibi

Akşamlar şehrin sokaklarını dolaşıyorum. Sanki zaman durmuş gibi burada binalar için. Şehir de hani Avrupa kentlerinin meydanlarında heykel olan oyuncular var ya, bir pozisyonda sabit kalabiliyorlar, işte aynı onlar gibi; aslında zaman durmamış, akıyor, hayat devam ediyor aşağılarda, insanlar yürüyor caddelerde, arabalar geçiyor filan ama binalar ikinci bir depreme kadar donmuş gibi, heykel gibi bekliyorlar. Bina heykelleri ile süslü bir şehir burası.

Pazar, Kasım 27, 2011

4.3

Kulağa o kadar da büyük gelmiyor değil mi? Ne olacak sıradan bir sarsıntı işte bile denilebilir. Hatta depremin hissedilen şiddetinin bu sayısal ölçekte logaritmik artış gösterdiği düşünüldüğünde atlattığımız depremlere göre rahatlıkla küçümsenebilir. Ama maalesef öyle olmuyor işte. Tahmin edilenin çok ötesinde bir korku ve paniğe neden olabiliyor bu 4.3.

Cumartesi, Kasım 26, 2011

güneşli bir gün daha ve nesne ilişkileri


Bugun de uzmedi bizi sagolsun hava. Comert davraniyor. Disarida uzun kalinca usuyor elbet insan ama olsun gokyuzunu gunduz gozuyle gormek guzel. Carsida dukkanlar acilmaya baslamis diyorlar. Sehir toparlamaya basladi kendini, veya acele etmeyelim soyle bir yekindi demekle yetinelim.

Cuma, Kasım 25, 2011

dostlarla bir akşam yemeği

Dostlarla dedimse sadece benim dostum değiller elbet. Halkın dostları diyelim. Van deyip gelmiş, mecburiyetini gönüllülüğe çevirmiş dostlar. deprem olmuş, evini kaybetmiş, çadırını kurmuş, gönülden devam eden dostlar. Ortak bir duygu taşıyoruz onlarla. Uygarlık dediğimiz kavramsal setin gereğini yerine getirmiş olmanın haklı gururun yıkılışıdır bu duygu. Adalet algımızın kırılışı, doğal afetin üzerine binen insansal afetin yarattığı hayalkırıklığı veya hüznü de denilebilir. deprem öyle bir ortam yaratıyor ki, kırılganlaştırıyor bastığımız kendimizi varettiğimiz zemini. En ufak bir haksızlık katmerlendiriyor duygumuzu. Kimden gelirse gelsin bu haksızlık benzer bir öfke yaratıyor. Canımızı yakıyor, kanatıyor. Biricikliğimizden geçeli çok olmuş, düzen mülkiyet takıntılarımızdan da. nesneyle kurduğumuz bağı çoktan sorgular hale gelmişiz ama bırakın da bunu kendimiz yapalım, bu hesabın başkalarınca görülmesi incitiyor çok. bu duygudan bahsediyorum işte.

burası ışık ülkesi

Sabah ışıltılı bir gökyüzüne uyandık. İçimiz ışıl ışıl. Dünkü karamsar havamızdan kurtulduk. Gelecek soğuk günleri düşünmemeye çalışma çabası yerini acaba ne yapsak, ne etsek tartışmalarına bıraktı. Ne kadar hızlı değişebiilyor duygudurumumuz. Afet, travma yaşantısı böyle bir şey galiba. dış koşullara çok fazla bağlamaya başlıyor insan kaderini, zorluklarla mücadele kapasitesi azaldığı için olabilir, zorluğa hemen boyun eğiyor kabulleniyor, kendisini erteliyor. Amma velakin işler biraz düzeldi mi hemen başını kaldırıveriyor, önüne yarına birgüne bakmaya başlıyor.

Perşembe, Kasım 24, 2011

soba

Bir soba nasıl kurulur, ne ile? Önce sobayı bulmak lazım tabi, soba geldi ama iş onunla bitmiyor. Boru lazım, iki tane dirsek bolca düz boru, bazıları yarım olacak, sonra boru bileziği lazım iki tane, sobanın altına sermek için yanmaz muşamba ve tabi odun kömür. Yeter mi sizce bunlar, "yetmiyor" diyor bu malzemeleri aldığımız esnaf "bizim çadır büyük, iki metre ötesine geçmiyor sobanın sıcağı, hangi birimiz sığınacağız yamacına, bu kış nasıl geçecek bilmem". Biz hiç bilemiyoruz..

vana kar kılığında felaket yağıyor

Bu sabah kar başladı Van'da. Geceden başlamıştı soğuğu sabaha kalmaz oradayım dercesine. Sabah şöyle bir atıştırdıktan sonra hafif açıldı hava, bizlerde rahat bir soluk aldık vazgeçti gelmekten herhalde diye. Nerde o günler, öğle saatlerinde soğuğu ile birlikte yeniden geldi kar, şiddetli yağıyor hem de.

Buralarda en ufak bir olumlu gelişme yüreğini genişletiyor insanın. Sanki ortalık kararmış da ufacık bir mum ışığıyla mutlu olunuyormuş gibi. Çevremizdekilerin yaşadığı iyi şeyi sanki hepimiz yaşıyormuşuz, hepimizin başına iyi bir şey gelmesi ihtimali halen mevcutmuş gibi oluyor seviniyoruz.

Çarşamba, Kasım 23, 2011

çekilmiş bir diş gibi

Dişçiden çıktıktan sonra dilinizle yoklarsınız ya çekilen dişnizi, Van caddelerinde gezerken de benzer bir hissiyat içine giriyor insan. Çekilen dişin yerinin insanda yarattığı sonsuz boşluk hissini ve dilin dişin boşluğu altındaki dokuya değerkenki yabancılığını yaşıyorsunuz. Burada bir bina vardı arkadaş vallahi vardı bakmayın şimdi boşlukta sallandığına. Bu binanın altında künefe yedik biz zamanında, beyaz eşya bayisi vardı fiyatlara baktıydık, hiç olmazsa önünden geçtik yanından solundan, yani bu bina bir zamanlar bizim buralardaki yaşantımızın tanığıydı. Ne yani bina yıkıldı şimdi bizim yaşanmışlıklarımızı da beraberinde mi götürüyor? Hayır bir de koskoca bina bu, ışıltılı bir tabela veya reklam panosu değil ki ha deyince kaldırılsın. İşte o "ha deyince kaldırılabilirliğin" şiddeti belirliyor aslında depremin hayatımızdaki yerini.

işten çıkarsak ne yapalım

Van'da çalışmak çok zor artık. İşyerleri işçilerini çıkarmaya başladı. Büyük marketlerden birinin çalışanı anlatıyor :"İki katlı bir süpermarket bizimkisi. Üstünde altı katlı bir bina var. 35 kişi çalışıyorduk, 4 kişi kaldık şimdi. Patron yarın birgün gelip bize de haydi diyebilir, dükkanı kapatıyorum. Günde 6 bin lira ciro yapıyorduk şimdi ise 200 liraya düştük. Müşteri içeri girmek istemiyor, kapıdan başını uzatıp sipariş veriyor. gerçi bizim patron batıda şimdi, ne zaman geleceği belli olmaz ama her an dükkanı kapatabilir." Kimbilir bunun gibi nice örnekler vardır. Deprem ilk günlerde herkesi aynılaştırmıştı. Şimdi yavaş yavaş sınıf farkları kendisini belli etmeye başlayacak. verilecek faizsiz kredilerden bahsediliyor. bu kredilerin çalışanları işlerine geri döndüreceği şüpheli veyahut çalışma koşullarının aynı kalıp kalmayacağı. Hepimiz bir değiliz yani insanoğlu kısım kısım. deprem de herkesi kısmına göre vuruyor.


Salı, Kasım 22, 2011

insanın depremde hasar gören evine girme hali

Evinizi düşünün önce. Hergün yemek yediğiniz, yatıp uyuduğunuz, kitap okuduğunuz, ayaklarınızı uzattığınız, dişinizi fırçaladığınız, televizyon izlediğiniz, çay demlediğiniz, ertesi gününüzü düşündüğünüz, pijama giydiğiniz, ütü yaptığınız, perdelerini çekiştirdiğiniz, yeni bir koltuk aldığınız, duvarlarına resimler astığınız, halıya bastığınız, misafirleriniz ağırladığınız, banyo yaptığınız, traş olduğunuz, bulaşık yıkadığınız, tırnaklarınızı kestiğiniz, komşunun gürültüsüne kızdığınız, anteni ayarladığınız, pencereleriniz açıp havalandırdığınız, sifonu çektiğiniz, lambalarını yaktığınız, yüzünüzü yıkadığınız,

paylaşılmış korku

Van'daki hakim duygu korku bu günlerde. ayrım yapmıyor insanlar arasında, herkesi sarıyor. Bulaşıcı bir virüs gibi büyük küçük demiyor herkese ulaşıyor. Sanırım hava yoluyla bulaşıyor, her nefes aldığında korkan kimse çevresine yayıyor mikrobunu. Nefes almamak ve mikrobu kapmamak neredeyse imkansız. belki edremit taraflarındakilerde bu hastalık yoktur. Yok yok Edremit Toki'de bile (ki binalarda TOKİ yapımı olmasına rağmen çizik yok) geceleri çok az evde ışık var, "onda biri kaldı" diyor kalorifercilerden biri.

Pazartesi, Kasım 21, 2011

vana geri dönecekler mi

Gittiler. Herkes böyle söylüyor. İnsanlar terk ettiler Vanı. acaba dönecekler mi? "devlete bağlı" diyor bir taksici, "devlet elini uzatırsa dönerler baharda". "Korktular" diyor bir başkası, "bizim millet depremden korkar, zaten alışmış korkmaya" diye de ekliyor. Kendisi de gitme derdinde haber bekliyor İstanbul'dan, işini bir ayarlasa gidecek, buralarda durulmazmış artık, bitmiş. Gittikleri yerlerde ne yaparlar şimdi, Antalya'da ev kiralamıyorlarmış gidenlere, öyle diyorlar, kamyonlarda yatıyormuş insanlar. İş bulurlar mı acaba, çocukların okulu ne olacak, ne yiyip ne içecekler, misafirlik ne kadar sürer ki 21. yüzyılda.

çadırda bir gece

Dun gece bir dost cadırında konakladım. Cadır hayatı deprem bölgesinde enterasan oluyor. Evlerden getirilen bir sürü eşya çadıra bir yaşanılmışlık havası veriyor, bir de uzun süredir çadırda konaklayan dostların rahatlığı. Pijamalar giyiliyor, dişler fırçalanıyor filan. Depremin tepeden vurmayacağı konusundaki rahatlık yerini yerin yarılacağı, alttan kuvvetli bir yumruk geleceği vesaire gibi fantazilere bırakıyor. Yasanan artçılar ufak bir heyecan yaratmakla birlikte lambanın azalan salınımlarında eriyip gidiyor. Komsuluk da var çadırda, çok az şeye sahip insanın yakınlığı var, paylaşacak şeyler azaldığında daha mı kolay oluyor, yoksa bölgede insaniyet oranı hırsızlara rağmen hala yükseklerde mi, bence ikincisi. Van da insanlık da etkilenmiş depremden ama binaların çoğu gibi yıkılmamış, hasarlı sadece.

Pazar, Kasım 20, 2011

deprem vani vurmus

bugun ogleden sonra indim vana..yukaridan bakinca hersey eskisi gibi gorunuyordu, golun uzerindeki gunes karli daglar filan. Eski gunlerimizi hatirladim buruldum biraz van yasanilasi bir sehirdi simdi kimbilir ne zaman yeniden boyle adlandiracagiz Vanimizi. Olsun varsin yeniden kuracagiz hayatimizi. Soyle dolastim bir sehirde bekledigimden iyiydi diyebilirim, acik marketler vardi mesela sokaklarda dolasan insanlar, bankamatikler calisiyordu, bankalarin kredi erteleme ayibi ortadaydi hala ama oylece duruyordu.