Pazartesi, Kasım 28, 2011

insan van'ı neden sever


Neden Van'dan gitmiyoruz, bizi buraya bağlayan şey nedir veya aynı soru Türkiye için geçerli değil mi? Bu soruya en iyi yanıtı Vizontele'nin unutulmaz belediye başkanı vermişti yeniden yeniden izlenilesi o filmde: 



KaraVan

Cok beceriksizce bir soz oyunu oldugunun farkindayim ama kendimi tutamadim. Sadece ucuncu sayfa haberlerinin herhangi bir sayfada yer alabildigi bir tabloid gazetesi degil burasi elbet ama olan oldu ne yapayim gecmise takilmamayi da ogretiyor deprem biz onumuzdeki satirlara bakalim

binalar donmuş gibi

Akşamlar şehrin sokaklarını dolaşıyorum. Sanki zaman durmuş gibi burada binalar için. Şehir de hani Avrupa kentlerinin meydanlarında heykel olan oyuncular var ya, bir pozisyonda sabit kalabiliyorlar, işte aynı onlar gibi; aslında zaman durmamış, akıyor, hayat devam ediyor aşağılarda, insanlar yürüyor caddelerde, arabalar geçiyor filan ama binalar ikinci bir depreme kadar donmuş gibi, heykel gibi bekliyorlar. Bina heykelleri ile süslü bir şehir burası.

Pazar, Kasım 27, 2011

4.3

Kulağa o kadar da büyük gelmiyor değil mi? Ne olacak sıradan bir sarsıntı işte bile denilebilir. Hatta depremin hissedilen şiddetinin bu sayısal ölçekte logaritmik artış gösterdiği düşünüldüğünde atlattığımız depremlere göre rahatlıkla küçümsenebilir. Ama maalesef öyle olmuyor işte. Tahmin edilenin çok ötesinde bir korku ve paniğe neden olabiliyor bu 4.3.

Cumartesi, Kasım 26, 2011

güneşli bir gün daha ve nesne ilişkileri


Bugun de uzmedi bizi sagolsun hava. Comert davraniyor. Disarida uzun kalinca usuyor elbet insan ama olsun gokyuzunu gunduz gozuyle gormek guzel. Carsida dukkanlar acilmaya baslamis diyorlar. Sehir toparlamaya basladi kendini, veya acele etmeyelim soyle bir yekindi demekle yetinelim.

Cuma, Kasım 25, 2011

dostlarla bir akşam yemeği

Dostlarla dedimse sadece benim dostum değiller elbet. Halkın dostları diyelim. Van deyip gelmiş, mecburiyetini gönüllülüğe çevirmiş dostlar. deprem olmuş, evini kaybetmiş, çadırını kurmuş, gönülden devam eden dostlar. Ortak bir duygu taşıyoruz onlarla. Uygarlık dediğimiz kavramsal setin gereğini yerine getirmiş olmanın haklı gururun yıkılışıdır bu duygu. Adalet algımızın kırılışı, doğal afetin üzerine binen insansal afetin yarattığı hayalkırıklığı veya hüznü de denilebilir. deprem öyle bir ortam yaratıyor ki, kırılganlaştırıyor bastığımız kendimizi varettiğimiz zemini. En ufak bir haksızlık katmerlendiriyor duygumuzu. Kimden gelirse gelsin bu haksızlık benzer bir öfke yaratıyor. Canımızı yakıyor, kanatıyor. Biricikliğimizden geçeli çok olmuş, düzen mülkiyet takıntılarımızdan da. nesneyle kurduğumuz bağı çoktan sorgular hale gelmişiz ama bırakın da bunu kendimiz yapalım, bu hesabın başkalarınca görülmesi incitiyor çok. bu duygudan bahsediyorum işte.

burası ışık ülkesi

Sabah ışıltılı bir gökyüzüne uyandık. İçimiz ışıl ışıl. Dünkü karamsar havamızdan kurtulduk. Gelecek soğuk günleri düşünmemeye çalışma çabası yerini acaba ne yapsak, ne etsek tartışmalarına bıraktı. Ne kadar hızlı değişebiilyor duygudurumumuz. Afet, travma yaşantısı böyle bir şey galiba. dış koşullara çok fazla bağlamaya başlıyor insan kaderini, zorluklarla mücadele kapasitesi azaldığı için olabilir, zorluğa hemen boyun eğiyor kabulleniyor, kendisini erteliyor. Amma velakin işler biraz düzeldi mi hemen başını kaldırıveriyor, önüne yarına birgüne bakmaya başlıyor.

Perşembe, Kasım 24, 2011

soba

Bir soba nasıl kurulur, ne ile? Önce sobayı bulmak lazım tabi, soba geldi ama iş onunla bitmiyor. Boru lazım, iki tane dirsek bolca düz boru, bazıları yarım olacak, sonra boru bileziği lazım iki tane, sobanın altına sermek için yanmaz muşamba ve tabi odun kömür. Yeter mi sizce bunlar, "yetmiyor" diyor bu malzemeleri aldığımız esnaf "bizim çadır büyük, iki metre ötesine geçmiyor sobanın sıcağı, hangi birimiz sığınacağız yamacına, bu kış nasıl geçecek bilmem". Biz hiç bilemiyoruz..

vana kar kılığında felaket yağıyor

Bu sabah kar başladı Van'da. Geceden başlamıştı soğuğu sabaha kalmaz oradayım dercesine. Sabah şöyle bir atıştırdıktan sonra hafif açıldı hava, bizlerde rahat bir soluk aldık vazgeçti gelmekten herhalde diye. Nerde o günler, öğle saatlerinde soğuğu ile birlikte yeniden geldi kar, şiddetli yağıyor hem de.

Buralarda en ufak bir olumlu gelişme yüreğini genişletiyor insanın. Sanki ortalık kararmış da ufacık bir mum ışığıyla mutlu olunuyormuş gibi. Çevremizdekilerin yaşadığı iyi şeyi sanki hepimiz yaşıyormuşuz, hepimizin başına iyi bir şey gelmesi ihtimali halen mevcutmuş gibi oluyor seviniyoruz.

Çarşamba, Kasım 23, 2011

çekilmiş bir diş gibi

Dişçiden çıktıktan sonra dilinizle yoklarsınız ya çekilen dişnizi, Van caddelerinde gezerken de benzer bir hissiyat içine giriyor insan. Çekilen dişin yerinin insanda yarattığı sonsuz boşluk hissini ve dilin dişin boşluğu altındaki dokuya değerkenki yabancılığını yaşıyorsunuz. Burada bir bina vardı arkadaş vallahi vardı bakmayın şimdi boşlukta sallandığına. Bu binanın altında künefe yedik biz zamanında, beyaz eşya bayisi vardı fiyatlara baktıydık, hiç olmazsa önünden geçtik yanından solundan, yani bu bina bir zamanlar bizim buralardaki yaşantımızın tanığıydı. Ne yani bina yıkıldı şimdi bizim yaşanmışlıklarımızı da beraberinde mi götürüyor? Hayır bir de koskoca bina bu, ışıltılı bir tabela veya reklam panosu değil ki ha deyince kaldırılsın. İşte o "ha deyince kaldırılabilirliğin" şiddeti belirliyor aslında depremin hayatımızdaki yerini.

işten çıkarsak ne yapalım

Van'da çalışmak çok zor artık. İşyerleri işçilerini çıkarmaya başladı. Büyük marketlerden birinin çalışanı anlatıyor :"İki katlı bir süpermarket bizimkisi. Üstünde altı katlı bir bina var. 35 kişi çalışıyorduk, 4 kişi kaldık şimdi. Patron yarın birgün gelip bize de haydi diyebilir, dükkanı kapatıyorum. Günde 6 bin lira ciro yapıyorduk şimdi ise 200 liraya düştük. Müşteri içeri girmek istemiyor, kapıdan başını uzatıp sipariş veriyor. gerçi bizim patron batıda şimdi, ne zaman geleceği belli olmaz ama her an dükkanı kapatabilir." Kimbilir bunun gibi nice örnekler vardır. Deprem ilk günlerde herkesi aynılaştırmıştı. Şimdi yavaş yavaş sınıf farkları kendisini belli etmeye başlayacak. verilecek faizsiz kredilerden bahsediliyor. bu kredilerin çalışanları işlerine geri döndüreceği şüpheli veyahut çalışma koşullarının aynı kalıp kalmayacağı. Hepimiz bir değiliz yani insanoğlu kısım kısım. deprem de herkesi kısmına göre vuruyor.


Salı, Kasım 22, 2011

insanın depremde hasar gören evine girme hali

Evinizi düşünün önce. Hergün yemek yediğiniz, yatıp uyuduğunuz, kitap okuduğunuz, ayaklarınızı uzattığınız, dişinizi fırçaladığınız, televizyon izlediğiniz, çay demlediğiniz, ertesi gününüzü düşündüğünüz, pijama giydiğiniz, ütü yaptığınız, perdelerini çekiştirdiğiniz, yeni bir koltuk aldığınız, duvarlarına resimler astığınız, halıya bastığınız, misafirleriniz ağırladığınız, banyo yaptığınız, traş olduğunuz, bulaşık yıkadığınız, tırnaklarınızı kestiğiniz, komşunun gürültüsüne kızdığınız, anteni ayarladığınız, pencereleriniz açıp havalandırdığınız, sifonu çektiğiniz, lambalarını yaktığınız, yüzünüzü yıkadığınız,

paylaşılmış korku

Van'daki hakim duygu korku bu günlerde. ayrım yapmıyor insanlar arasında, herkesi sarıyor. Bulaşıcı bir virüs gibi büyük küçük demiyor herkese ulaşıyor. Sanırım hava yoluyla bulaşıyor, her nefes aldığında korkan kimse çevresine yayıyor mikrobunu. Nefes almamak ve mikrobu kapmamak neredeyse imkansız. belki edremit taraflarındakilerde bu hastalık yoktur. Yok yok Edremit Toki'de bile (ki binalarda TOKİ yapımı olmasına rağmen çizik yok) geceleri çok az evde ışık var, "onda biri kaldı" diyor kalorifercilerden biri.

Pazartesi, Kasım 21, 2011

vana geri dönecekler mi

Gittiler. Herkes böyle söylüyor. İnsanlar terk ettiler Vanı. acaba dönecekler mi? "devlete bağlı" diyor bir taksici, "devlet elini uzatırsa dönerler baharda". "Korktular" diyor bir başkası, "bizim millet depremden korkar, zaten alışmış korkmaya" diye de ekliyor. Kendisi de gitme derdinde haber bekliyor İstanbul'dan, işini bir ayarlasa gidecek, buralarda durulmazmış artık, bitmiş. Gittikleri yerlerde ne yaparlar şimdi, Antalya'da ev kiralamıyorlarmış gidenlere, öyle diyorlar, kamyonlarda yatıyormuş insanlar. İş bulurlar mı acaba, çocukların okulu ne olacak, ne yiyip ne içecekler, misafirlik ne kadar sürer ki 21. yüzyılda.

çadırda bir gece

Dun gece bir dost cadırında konakladım. Cadır hayatı deprem bölgesinde enterasan oluyor. Evlerden getirilen bir sürü eşya çadıra bir yaşanılmışlık havası veriyor, bir de uzun süredir çadırda konaklayan dostların rahatlığı. Pijamalar giyiliyor, dişler fırçalanıyor filan. Depremin tepeden vurmayacağı konusundaki rahatlık yerini yerin yarılacağı, alttan kuvvetli bir yumruk geleceği vesaire gibi fantazilere bırakıyor. Yasanan artçılar ufak bir heyecan yaratmakla birlikte lambanın azalan salınımlarında eriyip gidiyor. Komsuluk da var çadırda, çok az şeye sahip insanın yakınlığı var, paylaşacak şeyler azaldığında daha mı kolay oluyor, yoksa bölgede insaniyet oranı hırsızlara rağmen hala yükseklerde mi, bence ikincisi. Van da insanlık da etkilenmiş depremden ama binaların çoğu gibi yıkılmamış, hasarlı sadece.

Pazar, Kasım 20, 2011

deprem vani vurmus

bugun ogleden sonra indim vana..yukaridan bakinca hersey eskisi gibi gorunuyordu, golun uzerindeki gunes karli daglar filan. Eski gunlerimizi hatirladim buruldum biraz van yasanilasi bir sehirdi simdi kimbilir ne zaman yeniden boyle adlandiracagiz Vanimizi. Olsun varsin yeniden kuracagiz hayatimizi. Soyle dolastim bir sehirde bekledigimden iyiydi diyebilirim, acik marketler vardi mesela sokaklarda dolasan insanlar, bankamatikler calisiyordu, bankalarin kredi erteleme ayibi ortadaydi hala ama oylece duruyordu.