Pazartesi, Ocak 09, 2012

van mış gibi..

dışarıdan bakınca öyle değişik görünmüyor şehir, sanki eski vanmış gibi duruyor, yollar, binalar, insanlar hepsi mış gibi. Bu nedenle de belki de dışarıdan anlaşılmıyor yıkımın boyutu. Mış gibi durunca anlamıyor insanoğlu bir şeylerin değiştiğini, o şeyin eskisi gibi görünmekten ibaret olduğunu, içinin başka bir şeyle dolduğunu, belki de anlamak istememenin bir yoludur bu.

evimin olduğu sokağa gidiyorum. ne var ki diyorum üç beş çizik çatlak, sıvanır gider. sağlammış gibi duruyor, inanamıyorum evime giremeyeceğime uzunca bir süre, saçmalıkmış gibi geliyor, aslında basit bir korkunun esiriymişiz, birazcık yekinsek herşey eskisi gibi olacakmış gibi hissediyorum bir an. ama kiminle ne ile, insan örgütlülüğünün her türlüsünü dağıtıveriyor varoluşsal korkumuz, insanlıktan uzaklaştırıyor bizi deprem, birbaşına bırakıveriyor ortalık yere, komşuluk, meslektaşlık vs vs buharlaşıyor sanki herkes kendi rüzgarıyla savruluyor, yelkenimiz bir değilmiş meğer bizi bir eden şeyler zahiriymiş dedirtiyor insana.

insanoğlu da öyle. yine iki kol bacak göz diş kemik etten ibaret. lakin içi bir farklı, farklı şekilde çalışıyor kafası artık, veya hiç çalışmıyor. çalıştığında ürettikleri diğerlerine yabancı geliyor, kendisi de yabancılasa da önceleri alışıyor yeni duruma lakin diğerlerinin yabancılaması dokunuyor. bu dokunmanın verdiği içe çekilme de diğerlerini kızdırıyor bu sefer. ne yani canı iki kol bacak göz diş kemik ve eti kurtulmadı mı, elimizden geleni yapmıyor muyuz ne bu uzaklık falan filan... hayat çok zor çok

Perşembe, Ocak 05, 2012

urartu'nun mirası...

aktüel arkeoloji dergisinin son sayısında beni çarpan bir makale okudum az önce. Yazar urartu krallığının son dönemlerinde uygarlık belirtisi kurumların izlerinin son bulduğunu, o dönemlerde buna neden olabilecek bir dış etkenin olmamasından ve o döneme ait yapılardaki  arkeolojik bulgulardan hareketle bu duruma büyük bir depremin neden olmuş ve aslında urartu krallığın son bulmasında bu olası depremin büyük rol oynamış olabileceğini ileri sürüyordu. zaten en bu şehrin tarihi olmadığını düşünürdüm hep, yıkılan ve hep yeniden yapılan bir şehir burası, o yüzden inşaatı eksik olmaz tozu dumanı bitmez hiç. hatta kalesi bile şehrimizin yeni yapılmıştır eskisine zeyl olarak. Şimdi anlıyorum eski kalenin duvarlarındaki o hüzünlü urartu yazısının anlamını, şimdi çok daha yakın hissediyorum urartulara kendimi, aynı toprakların insanlarıyız biz, aynı acılarla kavruluyoruz. O yazıların birinde II.Rusa'nın sarayındaki yazıcılardan biri şöyle yazmış olmalı:

ah toki vah toki..

kısaca şehrimizde dönen toki geyiklerinden bahsetmek istiyorum. Malumunuz van'da mevcut koşullarda oturulabilecek güvenli yerlerden birisi toki nin yaptığı toplu konutlar. Ucuza maletmek için AKP nin mütahitleri tarafından en kalitesiz malzemeden her şehrin bir tarafına yapılan toki toplu konutlarından söz ediyorum. Genellikle beğenmediğimiz, burun kıvırdığımız, hatta van söz konusu olduğunda yerel halktan izole, görece "güvenli" olduğu için özellikle uzman çavuş, polis ve diğer kamu personelleri tarafından tercih edilen işte bu toki evleri şimdilerde karaborsa'da. önceleri 300 liraya kiraya verilen bu evlere şimdi 1000 liraya kadar kiralar isteniyor filan, hatta kiralık evler için apartman görevlilerinin elinde bekleme listeleri olduğu söyleniyor.

Salı, Ocak 03, 2012

acıları paylaşma kılavuzu

İzleyicilerimizden gelen yoğun istek üzerine büyük düşünürün kitabından (age., 37) devam ediyoruz. Bu eserinde müellif acı paylaşma olgusunun çeşitli boyutlarına değindikten sonra şöyle devam ediyor: "bakmayın bazı yazarların "insan ısdırabın yalnızca bir tek nev'inden anlar, kendi ıstırabı.." türünden sözlerine, istekli bir dost acıyı anlayabilir anlamasa bile anlamamazlık durumunu anlayıp buna uygun davranabilir, öyle ki anlamamazlık durumunun karşısındakinde yarattığı acıyı ortadan kaldırmak bile paylaşımın temel unsurudur, çünkü acı çeken bir ruhun ızdırabı sonsuz bir yalnızlık sarmalında katmerlenmektedir,

Pazartesi, Ocak 02, 2012

herkese mutlu van'lar..

2012 den umudumuz mutluluk, özellikle van için. gerçi meteroloji bültenlerine bakarsanız şehrin yüksek kesimlerine zaman zaman hüzünle karışık mutluluk yağışı bekleniyormuş ama henüz alçak kesimlere ulaşmadı, bilemiyoruz. O kadar da zor değildir elbet ama uralarda hayat zor çok zor yonca şarkısı dillerden düşmüyor, çünkü insanlar yıllar boyunca uğraşıp didinmişlerdi, çünkü insanların ne yapacağı, şehirde ne olacağı, yazın yeniden denize girilip girilmeyeceği, okulların açılıp açılmayacağı vs hep belirsiz, belirsiz, belirsiz...

bu arada herkese mutlu van'lar diliyorum, yeni erciş'imiz kutlu olsun, gönüllerimiz neşe, afiyet, edremitle dolsun..

Perşembe, Aralık 29, 2011

nasıl mısınız iyiyiz mi...

ne zor bir depremzede ile karşılaşmak. bizzat ben kendim depremzade olarak bu zorluğu çok yaşadım van'da, kaldı ki başka coğrafyalarda yaşayan dostlar neylesin. insanın karşısındakinin evinin yıkılma ihtimalini tahmin ederek evin durumunu sorma halinden bahsediyorum, karşıdaki kaldırıp da evimiz yıkıldı, evsiz kaldık dese ne yapacan öyle kalacan, nasıl sırtlayacan bu yükü molozu yıkıntıyı nasıl kaldıracan da muhabbete devam edecen hele de depremzademiz işi kolaylaştırıp konuyu değiştirmez bu görevi de sana yüklerse, zor iş zor..

Salı, Aralık 27, 2011

hasarın ortası..

hasarın ortası, azı, çoğu mu olurmuş demeyin, oluyormuş. Misal bizim ev için orta hasarlı demişler. ilk duyunca bir ağırıma gitti sormayın. insanın evi sadece dört duvar değilmiş, yakını, dostu, akrabası, arkadaşı gibiymiş. sanki bir dostumun ağır bir hastalığa yakalandığını öğrenmiş gibi oldum. hatta daha da ötesi aslında. malumunuz bir insanla özdeşleştiğimiz kadar yakınızdır ve duygumuz o ölçüde derinleşir, yoğunlaşır. ev de öyle işte, aslında ben hasarlıymışım ortadan, yayladan gel allı gelin yayladan, seni benden ayıranlar orta boylum kör olsun falan filan..

Pazartesi, Aralık 26, 2011

ez dıçım wane me..

vanıma gidiyorum demek, gramer yanlışım varsa affola kursu tamamlayamamıştım ancak bu kadar oluyor. insan özlüyor yaşadığı yeri virane de olsa, diğerleri bırakıp gitmiş veya gitmek istiyor olsa da. tatil gibi olmuyor dışarda geçirdiğimiz vakit, orada yapılacak çok iş var çünkü hem kendimiz hem şehrimiz için..

Cumartesi, Aralık 24, 2011

ds ve dö

bundan sonra böyle. van daki yaşantımızı anlatırken böyle diyeceğiz, depremden önce depremden sonra-lı cümleler kuracağız, çocuğumuzun yaşına göre hesaplayacağız, senin kızın dişi yeni çıktıydı ilk deprem olduğunda vs gibi, veyahut yakın tarihli siyasal olaylarla refere edeceğiz, giden arkadaşlarımızın olmama süresinden çıkaracağız. sonuç olarak depremi unutacağız elbet somut olarak, ama soyut olarak tarihimize kaydedeceğiz onu, asla kaybetmeyecek aklımız bu bilgiyi çünkü hayatımızı çok sarstı, çok...

Salı, Aralık 20, 2011

sıkıldım şu depremden

bir haftadır niye yazmıyorum diye düşününce yukarıdaki sonuca vardım. Sürekli birlikte yaşanabilir bir durum değil deprem hele de yalnız değilseniz. Yalnız kovboy olsanız bile sürekli olarak depreme maruz kalmış kişilerle yaşamak zorundasınız, çok zor çok. Deprem insanı yılgın, yorgun, solgun ve bunun gibi -gun ile biten bir çok sıfat ile tanımlanabilir kişidir. Şikayet eder, huysuzluk eder, halsizlik eder sizi de canınızdan bezdirir, bu nedenle deprem bölgesinde en iyisi dışarıdan yardıma gelen veya o bölgeden olup da depremi yaşamamış yaşasa bile sonrasında gidip gezip dinlenip gelmiş kişilerle takılmaktır.

Pazartesi, Aralık 12, 2011

van'da ev bulma mücadelemiz..

Yaşasın ev bulma mücadelemiz! Malum evimiz hasarlı, başımızı sokacak bir ev lazım, hadi ben neyse de karımkızımı konteynır köşelerinde nasıl eyleyeyim. İşte böylece başlamış oldu internet ve kaloriferci taraması üzerinden ev bulma maceram. Şehrin bir yerlerinde hasarlı bir evin varken başka bir ev aramak enteresan oluyor, sanki yaralı arkadaşını bırakmış da gitmiş gibi hissediyor insan kendisini ama öyle değil geri döneceğiz elbet evimiz güçlendiğinde.

Pazar, Aralık 11, 2011

Van'da mutsuz olmak..

Uzun süreli mutsuz kalamıyor insan Van'da, bir şey oluyor seviniveriyor. Misal dünkü kar ve soğuk akşamın ilerleyen saatlerinde yerini yumuşak bir havaya ve kar sessizliğine bıraktı. Bu kar sessizliği su gibi hava gibi bir nimet. İnsanın ta derinine işleyen bir huzurdan bahsediyorum aslında, hani bir termal havuzda hissedilen sıcaklık basitçe sıcak suyun ısıtmasından farklıdır ya, veya dağ başında bir kaynaktan içilen buz gibi su filtrelerce temizlenmiş suyu içmekten çok daha doyurucudur işte onun gibi. doğayla bütünleşme hissi yaratan her durumda hissedilen tamlık hali yani. doğayla bütünleşme onun bir parçası olduğunu iliklerine kadar hissetme durumu. Kar sessizliği de bunu yapıyor, etraf  bembeyaz, sesi de sessizliğe çeviren emen soğuran kulakları tırmalamasına izin vermeyen sadeleştiren arıtan bir doku gibi bembeyaz hem de, içimizde çocuksu bir sevinç ki bir süre sonra ellerimizdeki kartopuna dönüşecektir...

Cumartesi, Aralık 10, 2011

soğuktır...

Çok soğuk çok. Öğleden sonra bastıran kar ortalığı hızlıca hakimiyeti altına aldı. İnsafsızca çarpıyor insanın suratına tokadını. Böyle zamanlarda daha bir koyuyor hayatımızın bozulmuşluğunun acısı. bugün onu düşündüm arabanın camına vuran kar tanelerini izlerken. Şimdi karımkızımla birlikte evimizde, böyle soğuk bir günde birlikte evde olmanın ne kadar huzur verici olduğunu düşünerek ve hem kalorifer kem de sevgimizle ısınan sıcak bir eve sahip olduğumuz için kendimizi çok şanslı hissederek mısır patlatmış ve bir film açmış olabilirdik. Hakikaten de şanslıymışız o zamanlar, şimdi değiliz. Tutunduğumuz tek dalımız konteynırımızın üzerine soğuk derme çatma çadırlarda üşüyen çocukların gölgesi düşüyor, içimizin titremesine mani olamıyoruz.

Cuma, Aralık 09, 2011

konteynır için şiir

Depremzedenin en büyük ereği
irisi ufağı kırmızısı yeşili

uygarlığın timsali
inşaat sektörünün son icadı

gözümüzün bebeği
başımızın tacı
şimdilik aklımızın ucu

göçebe atalarımızın ruhlarıyla buluştuğumuz mekanların sonuncusu
son üç yılda sevgili karımla değiştirdiğimiz evlerin bilmem kaçıncısı
sevgili konteynır..

Bu şiir Guatemala'da yapılan 12. Uluslararası İnşaat Teknolojileri Fuarı Genç Yetenekler Şarkı, Türkü ve Şiir yarışmasında mansiyon ödülü alarak ülkemizin göğsünü kabartan genç bir mühendise ait olsaydı gülerek okuyabilirdik, mühendisin yazacağı şiir bu kadar olur filan diye. Belki de mühendislik dergilerinde ciddi ciddi eleştirilebilirdi ama unutmayın ki Oğuz Atay da bir mühendisti:

Perşembe, Aralık 08, 2011

Van'da..

Uçağımız Van'a süzülerek inerken yaşadığım olumsuz duygulanım, hoşnutsuzluk, yere ayak basmamla dağılıverdi. Çünkü güneş o kadar cömert biçimde karşıladı ki bizi kayıtsız kalmak mümkün değil. Bir de yıkık virane de olsa evim burada, burada üretiyorum burada kendimi gerçekleştiriyorum, varsın çadırda konteynırda olsun burada yaşıyorum, burada dostlarım arkadaşlarım var yarını birlikte yarattığımız, yollarında yürümüşlüğüm var daha da çok yol olduğunu yürüyecek bildiğim, düşünmüşlüğüm var burada, uyumuşluğum, çoğalmışlığım var, buraya ekmişim fidanımı, burada büyütmeye karar vermişim, öyle kolay değil yüz çevirmek.

Salı, Aralık 06, 2011

Van'a dönüş

Uzun bir haftanın sonunda dönüyorum işte. Giderken üzülünmeyen bir şehirdi Van. Geçici veya mecburi olarak gitseniz bile size bir şeyler katacağını bilirdiniz. Bana öyle demişlerdi ilkin "Tayinin Van'a çıktığında ağlarsın bir, bir de ayrılmak vakti geldiğinde". Benim için ayrılık vakti gelmedi henüz ama ağlamak vakti için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü bu sıralar Van'da olmak insandan bir şeyler götürüyor.

Pazartesi, Aralık 05, 2011

sinemada da deprem

Bir film izledim az önce. kişilerin kişisel depremlerine dairdi veya ben öyle aldım. Bolca jung az freud soslu, psikanalistlerin de zaman zaman boynuzsuz kuyruksuz insan olabildiklerine dair, kötü diyaloglu ve karikatür oyunculuklu bir film, ama mesele o değil. Değişebilirlik meselesini düşündürttü bana; insanın, hayatın, rollerin değişebilirliği. Mutlaklığımı sorguladım biraz ve yaşadığım anın çatışmasını. Değişirken neler sabit kalıyor ve sabit kalanların değişebiliritesini zaman içinde ne belirliyor?

prafabrik

Bundan sonraki yaşantımız nasıl olacak Van'da, nerede yaşayacağız örneğin? Evlerimize girebilecek miyiz yeniden, güçlendirebilecek miyiz binalara olan güvenimizi yoksa başımızın çaresine mi bakmaya çalışacağız. Fotoğraftaki ilanda yer alan numarayı mı arayacağız; buyrun güvenevler inş tic ltd şti elbette elbette tabi ki tabi ki sadece bir haftada çok ucuza 11 şiddetine dayanıklı çelik istediğiniz ebatta istediğiniz yerde iste... nasıl güveneceğiz yeniden bu adamlara veya evimizi güçlendireceklere, onlar yapmadı mı yıkılan evlerimizi...


Pazar, Aralık 04, 2011

sallana sallana Ankara

Böyle bir türkü vardı gelinin yürüyüşü ile ilgiliydi galiba ama algıda seçicilik işte depremi çağrıştıran herşey dilime takılıveriyor. Çevrede gördüğüm her olumsuzluk, kaza felaket ihtimaline karşı aşırı uyanıklık hali içerisindeyim. Zaten buralarda insanların rahatlığına, kaygısızlığına ve de bizim yaşadıklarımız konuşulduğunda ısrarla çubuğu hafifletici sebeplere bükmelerine gıcık oluyorum. Ankara olmuş Polyanna..

Cuma, Aralık 02, 2011

ankara' da konteynırın ne işi var?

Dün beni çok şaşırttı NHKM'nin bahçesinde gördüğüm konteynır. Tuvaleti sordum duvarın arkasında dediler, köşeyi dönmemle konteynırla burun buruna geldim. O da ne, bunun ne işi var burada, burası deprem bölgesi mi arkadaş, sizin tuvalet yaptığınız  bu konteynırlar Van'da neden yok, bizim ihtiyacımız var oysa ki, çocuklarımız çadırda hastalanmasın yanıp ölmesin diye. Şaşkınlık, üzüntü, öfke, hüzün, hoşnutsuzluk, keyifsizlik, sıkıntı vesaire  gibi tüm olumsuz duyguların bir harmanını yaşadım saniyeler içerisinde. "Ama bu haksızlık öyle değil mi" dedi Kalimero içimden, o derin yıllanmış katmerlenmiş binlerce kez doğrulanmış imbiklerden süzülmüş haksızlığa uğramışlık hissiyatım kabar kabar kabardı.