Çarşamba, Kasım 23, 2011

çekilmiş bir diş gibi

Dişçiden çıktıktan sonra dilinizle yoklarsınız ya çekilen dişnizi, Van caddelerinde gezerken de benzer bir hissiyat içine giriyor insan. Çekilen dişin yerinin insanda yarattığı sonsuz boşluk hissini ve dilin dişin boşluğu altındaki dokuya değerkenki yabancılığını yaşıyorsunuz. Burada bir bina vardı arkadaş vallahi vardı bakmayın şimdi boşlukta sallandığına. Bu binanın altında künefe yedik biz zamanında, beyaz eşya bayisi vardı fiyatlara baktıydık, hiç olmazsa önünden geçtik yanından solundan, yani bu bina bir zamanlar bizim buralardaki yaşantımızın tanığıydı. Ne yani bina yıkıldı şimdi bizim yaşanmışlıklarımızı da beraberinde mi götürüyor? Hayır bir de koskoca bina bu, ışıltılı bir tabela veya reklam panosu değil ki ha deyince kaldırılsın. İşte o "ha deyince kaldırılabilirliğin" şiddeti belirliyor aslında depremin hayatımızdaki yerini.
Sadece o mu, bu yoldan giderken diğer cadde görünmez idi eskiden şimdi görünüyor. Demek ki deprem bazı şeyleri görünülür kılıyormuş.
Hani diyorlar ya çatlaktan kolum giriyordu, öyle hasarlıydı bina falan, Van'da da bazı caddelerden öte taraf görünüyor, gözüm giriyor yani. Süpermen olmuşsunuz gibi oluyor, binaların içi dışı öte tarafı görünüyor, deprem insana olağanüstü yetenekler de kazandırıyor.

Ağzım çürük dişlerle dolu gibi Van'da. Bir kısmı sallanıyor, bir kısmı iş görür belki ama geleceği yok, bir kısmı ise tedaviyle kurtarılır belki. Kurtulmasa ne olacak arkadaş, ne yapayım toptan söktüreyim mi dişlerimi yani, idare ediyoruz işte gittiği yere kadar diyeceğiz yine galiba. Gittiği yer ise yine bir sürü acı kayıp. Hayır yenisini yaptırsak ne olacak, eski tınısını kaybedecek dişlerimiz, sesimiz görüntümüz değişecek, tadını alacak mıyız yediğimiz yemeğin, sırf karnımız doysun diye yiyeceğiz. Keşke en baştan dişlerimizi fırçalasaymışız diyeceğim ama o da değil tek başına. Bizim genlerimizde var çürüme kapasitesi, kültürümüzde var bu boşvermişlik, günübirlik yaşantımız, günü kurtarma çabamız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder