Perşembe, Aralık 29, 2011

nasıl mısınız iyiyiz mi...

ne zor bir depremzede ile karşılaşmak. bizzat ben kendim depremzade olarak bu zorluğu çok yaşadım van'da, kaldı ki başka coğrafyalarda yaşayan dostlar neylesin. insanın karşısındakinin evinin yıkılma ihtimalini tahmin ederek evin durumunu sorma halinden bahsediyorum, karşıdaki kaldırıp da evimiz yıkıldı, evsiz kaldık dese ne yapacan öyle kalacan, nasıl sırtlayacan bu yükü molozu yıkıntıyı nasıl kaldıracan da muhabbete devam edecen hele de depremzademiz işi kolaylaştırıp konuyu değiştirmez bu görevi de sana yüklerse, zor iş zor..

Salı, Aralık 27, 2011

hasarın ortası..

hasarın ortası, azı, çoğu mu olurmuş demeyin, oluyormuş. Misal bizim ev için orta hasarlı demişler. ilk duyunca bir ağırıma gitti sormayın. insanın evi sadece dört duvar değilmiş, yakını, dostu, akrabası, arkadaşı gibiymiş. sanki bir dostumun ağır bir hastalığa yakalandığını öğrenmiş gibi oldum. hatta daha da ötesi aslında. malumunuz bir insanla özdeşleştiğimiz kadar yakınızdır ve duygumuz o ölçüde derinleşir, yoğunlaşır. ev de öyle işte, aslında ben hasarlıymışım ortadan, yayladan gel allı gelin yayladan, seni benden ayıranlar orta boylum kör olsun falan filan..

Pazartesi, Aralık 26, 2011

ez dıçım wane me..

vanıma gidiyorum demek, gramer yanlışım varsa affola kursu tamamlayamamıştım ancak bu kadar oluyor. insan özlüyor yaşadığı yeri virane de olsa, diğerleri bırakıp gitmiş veya gitmek istiyor olsa da. tatil gibi olmuyor dışarda geçirdiğimiz vakit, orada yapılacak çok iş var çünkü hem kendimiz hem şehrimiz için..

Cumartesi, Aralık 24, 2011

ds ve dö

bundan sonra böyle. van daki yaşantımızı anlatırken böyle diyeceğiz, depremden önce depremden sonra-lı cümleler kuracağız, çocuğumuzun yaşına göre hesaplayacağız, senin kızın dişi yeni çıktıydı ilk deprem olduğunda vs gibi, veyahut yakın tarihli siyasal olaylarla refere edeceğiz, giden arkadaşlarımızın olmama süresinden çıkaracağız. sonuç olarak depremi unutacağız elbet somut olarak, ama soyut olarak tarihimize kaydedeceğiz onu, asla kaybetmeyecek aklımız bu bilgiyi çünkü hayatımızı çok sarstı, çok...

Salı, Aralık 20, 2011

sıkıldım şu depremden

bir haftadır niye yazmıyorum diye düşününce yukarıdaki sonuca vardım. Sürekli birlikte yaşanabilir bir durum değil deprem hele de yalnız değilseniz. Yalnız kovboy olsanız bile sürekli olarak depreme maruz kalmış kişilerle yaşamak zorundasınız, çok zor çok. Deprem insanı yılgın, yorgun, solgun ve bunun gibi -gun ile biten bir çok sıfat ile tanımlanabilir kişidir. Şikayet eder, huysuzluk eder, halsizlik eder sizi de canınızdan bezdirir, bu nedenle deprem bölgesinde en iyisi dışarıdan yardıma gelen veya o bölgeden olup da depremi yaşamamış yaşasa bile sonrasında gidip gezip dinlenip gelmiş kişilerle takılmaktır.

Pazartesi, Aralık 12, 2011

van'da ev bulma mücadelemiz..

Yaşasın ev bulma mücadelemiz! Malum evimiz hasarlı, başımızı sokacak bir ev lazım, hadi ben neyse de karımkızımı konteynır köşelerinde nasıl eyleyeyim. İşte böylece başlamış oldu internet ve kaloriferci taraması üzerinden ev bulma maceram. Şehrin bir yerlerinde hasarlı bir evin varken başka bir ev aramak enteresan oluyor, sanki yaralı arkadaşını bırakmış da gitmiş gibi hissediyor insan kendisini ama öyle değil geri döneceğiz elbet evimiz güçlendiğinde.

Pazar, Aralık 11, 2011

Van'da mutsuz olmak..

Uzun süreli mutsuz kalamıyor insan Van'da, bir şey oluyor seviniveriyor. Misal dünkü kar ve soğuk akşamın ilerleyen saatlerinde yerini yumuşak bir havaya ve kar sessizliğine bıraktı. Bu kar sessizliği su gibi hava gibi bir nimet. İnsanın ta derinine işleyen bir huzurdan bahsediyorum aslında, hani bir termal havuzda hissedilen sıcaklık basitçe sıcak suyun ısıtmasından farklıdır ya, veya dağ başında bir kaynaktan içilen buz gibi su filtrelerce temizlenmiş suyu içmekten çok daha doyurucudur işte onun gibi. doğayla bütünleşme hissi yaratan her durumda hissedilen tamlık hali yani. doğayla bütünleşme onun bir parçası olduğunu iliklerine kadar hissetme durumu. Kar sessizliği de bunu yapıyor, etraf  bembeyaz, sesi de sessizliğe çeviren emen soğuran kulakları tırmalamasına izin vermeyen sadeleştiren arıtan bir doku gibi bembeyaz hem de, içimizde çocuksu bir sevinç ki bir süre sonra ellerimizdeki kartopuna dönüşecektir...

Cumartesi, Aralık 10, 2011

soğuktır...

Çok soğuk çok. Öğleden sonra bastıran kar ortalığı hızlıca hakimiyeti altına aldı. İnsafsızca çarpıyor insanın suratına tokadını. Böyle zamanlarda daha bir koyuyor hayatımızın bozulmuşluğunun acısı. bugün onu düşündüm arabanın camına vuran kar tanelerini izlerken. Şimdi karımkızımla birlikte evimizde, böyle soğuk bir günde birlikte evde olmanın ne kadar huzur verici olduğunu düşünerek ve hem kalorifer kem de sevgimizle ısınan sıcak bir eve sahip olduğumuz için kendimizi çok şanslı hissederek mısır patlatmış ve bir film açmış olabilirdik. Hakikaten de şanslıymışız o zamanlar, şimdi değiliz. Tutunduğumuz tek dalımız konteynırımızın üzerine soğuk derme çatma çadırlarda üşüyen çocukların gölgesi düşüyor, içimizin titremesine mani olamıyoruz.

Cuma, Aralık 09, 2011

konteynır için şiir

Depremzedenin en büyük ereği
irisi ufağı kırmızısı yeşili

uygarlığın timsali
inşaat sektörünün son icadı

gözümüzün bebeği
başımızın tacı
şimdilik aklımızın ucu

göçebe atalarımızın ruhlarıyla buluştuğumuz mekanların sonuncusu
son üç yılda sevgili karımla değiştirdiğimiz evlerin bilmem kaçıncısı
sevgili konteynır..

Bu şiir Guatemala'da yapılan 12. Uluslararası İnşaat Teknolojileri Fuarı Genç Yetenekler Şarkı, Türkü ve Şiir yarışmasında mansiyon ödülü alarak ülkemizin göğsünü kabartan genç bir mühendise ait olsaydı gülerek okuyabilirdik, mühendisin yazacağı şiir bu kadar olur filan diye. Belki de mühendislik dergilerinde ciddi ciddi eleştirilebilirdi ama unutmayın ki Oğuz Atay da bir mühendisti:

Perşembe, Aralık 08, 2011

Van'da..

Uçağımız Van'a süzülerek inerken yaşadığım olumsuz duygulanım, hoşnutsuzluk, yere ayak basmamla dağılıverdi. Çünkü güneş o kadar cömert biçimde karşıladı ki bizi kayıtsız kalmak mümkün değil. Bir de yıkık virane de olsa evim burada, burada üretiyorum burada kendimi gerçekleştiriyorum, varsın çadırda konteynırda olsun burada yaşıyorum, burada dostlarım arkadaşlarım var yarını birlikte yarattığımız, yollarında yürümüşlüğüm var daha da çok yol olduğunu yürüyecek bildiğim, düşünmüşlüğüm var burada, uyumuşluğum, çoğalmışlığım var, buraya ekmişim fidanımı, burada büyütmeye karar vermişim, öyle kolay değil yüz çevirmek.

Salı, Aralık 06, 2011

Van'a dönüş

Uzun bir haftanın sonunda dönüyorum işte. Giderken üzülünmeyen bir şehirdi Van. Geçici veya mecburi olarak gitseniz bile size bir şeyler katacağını bilirdiniz. Bana öyle demişlerdi ilkin "Tayinin Van'a çıktığında ağlarsın bir, bir de ayrılmak vakti geldiğinde". Benim için ayrılık vakti gelmedi henüz ama ağlamak vakti için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü bu sıralar Van'da olmak insandan bir şeyler götürüyor.

Pazartesi, Aralık 05, 2011

sinemada da deprem

Bir film izledim az önce. kişilerin kişisel depremlerine dairdi veya ben öyle aldım. Bolca jung az freud soslu, psikanalistlerin de zaman zaman boynuzsuz kuyruksuz insan olabildiklerine dair, kötü diyaloglu ve karikatür oyunculuklu bir film, ama mesele o değil. Değişebilirlik meselesini düşündürttü bana; insanın, hayatın, rollerin değişebilirliği. Mutlaklığımı sorguladım biraz ve yaşadığım anın çatışmasını. Değişirken neler sabit kalıyor ve sabit kalanların değişebiliritesini zaman içinde ne belirliyor?

prafabrik

Bundan sonraki yaşantımız nasıl olacak Van'da, nerede yaşayacağız örneğin? Evlerimize girebilecek miyiz yeniden, güçlendirebilecek miyiz binalara olan güvenimizi yoksa başımızın çaresine mi bakmaya çalışacağız. Fotoğraftaki ilanda yer alan numarayı mı arayacağız; buyrun güvenevler inş tic ltd şti elbette elbette tabi ki tabi ki sadece bir haftada çok ucuza 11 şiddetine dayanıklı çelik istediğiniz ebatta istediğiniz yerde iste... nasıl güveneceğiz yeniden bu adamlara veya evimizi güçlendireceklere, onlar yapmadı mı yıkılan evlerimizi...


Pazar, Aralık 04, 2011

sallana sallana Ankara

Böyle bir türkü vardı gelinin yürüyüşü ile ilgiliydi galiba ama algıda seçicilik işte depremi çağrıştıran herşey dilime takılıveriyor. Çevrede gördüğüm her olumsuzluk, kaza felaket ihtimaline karşı aşırı uyanıklık hali içerisindeyim. Zaten buralarda insanların rahatlığına, kaygısızlığına ve de bizim yaşadıklarımız konuşulduğunda ısrarla çubuğu hafifletici sebeplere bükmelerine gıcık oluyorum. Ankara olmuş Polyanna..

Cuma, Aralık 02, 2011

ankara' da konteynırın ne işi var?

Dün beni çok şaşırttı NHKM'nin bahçesinde gördüğüm konteynır. Tuvaleti sordum duvarın arkasında dediler, köşeyi dönmemle konteynırla burun buruna geldim. O da ne, bunun ne işi var burada, burası deprem bölgesi mi arkadaş, sizin tuvalet yaptığınız  bu konteynırlar Van'da neden yok, bizim ihtiyacımız var oysa ki, çocuklarımız çadırda hastalanmasın yanıp ölmesin diye. Şaşkınlık, üzüntü, öfke, hüzün, hoşnutsuzluk, keyifsizlik, sıkıntı vesaire  gibi tüm olumsuz duyguların bir harmanını yaşadım saniyeler içerisinde. "Ama bu haksızlık öyle değil mi" dedi Kalimero içimden, o derin yıllanmış katmerlenmiş binlerce kez doğrulanmış imbiklerden süzülmüş haksızlığa uğramışlık hissiyatım kabar kabar kabardı.

Van'ı geride bırakmak

Dün bir haftalığına Van'dan ayrıldım. Döndüğümde şehri nasıl bulacağını bilmeden gitmek enteresan bir his. Belki diyorum şehre bir film gelir, insanlar da gelir birlikte kalabalık olur sokaklarda, çocuklar bağırır koşturur oynar, iklim değişir akdeniz olur alman kampı yıkılmamıştır hadi gülümse diyorum kendime. Belki de tam tersi, geldiğimde yıkıntıların üzerinde emeklemeyi öğrenmiş olur bebekler, tenteler öksürük sesleriyle dalgalanmaktadır, kar yolları korku dağları beklemektedir, umutsuzluğu şehrin derinleşmiş, enseler kararmıştır iyice. Saçmaladım iyice saçmaladım, gülümseyeyim en iyisi.

Perşembe, Aralık 01, 2011

5:0


Dun aksam 5.0 i gorduk. Yani deprem bes biz 0. Duvarlar gitti geldi, dolaplar homurdandi, tabak canak sangirdadi, insanlar haykirdi, ayakkabilar giyildi, arabalar calismaya basladi hatta uykusu kacanlar muzik dinlediler arabalarinda, cadirlar dalgalandi, icerideki insanlar disari ciktilar gokyuzunu gormek icin topraga basmak derin bir nefes almak yasadiklarini hissetmek digerlerinin de yasadigini gormek binalarin bir kez daha cokmedigini gormek bundan sonra da cokmeyecegine inanmayi surdurmek gunesin bir kez daha dogmasini ve onlari isitmasini beklemek dukkanlarin yeniden acilmasini sokaklarda digerlerinin yurumesini izlemek yeniden cay icip otlu peynir yiyebilmek icin insanlar disari ciktilar. Deprem boyle iste insani kapinin onune, ister cadir kapisi ister ev ister konteynir, koyuveriyor.