Perşembe, Aralık 29, 2011

nasıl mısınız iyiyiz mi...

ne zor bir depremzede ile karşılaşmak. bizzat ben kendim depremzade olarak bu zorluğu çok yaşadım van'da, kaldı ki başka coğrafyalarda yaşayan dostlar neylesin. insanın karşısındakinin evinin yıkılma ihtimalini tahmin ederek evin durumunu sorma halinden bahsediyorum, karşıdaki kaldırıp da evimiz yıkıldı, evsiz kaldık dese ne yapacan öyle kalacan, nasıl sırtlayacan bu yükü molozu yıkıntıyı nasıl kaldıracan da muhabbete devam edecen hele de depremzademiz işi kolaylaştırıp konuyu değiştirmez bu görevi de sana yüklerse, zor iş zor..



işi pişirip "aman size bişey olmadı ya"" veya mala geleceğine...." ile başlayan cümleler kurmak da mümkün tabi ama bu yazıya konu edilmeyecek kadar rahatsızlık verici olduğundan kapsam dışına bırakıyorum, çünkü burada zaten bir paylaşım söz konusu değil bilakis depremzedenin karşısında yarattığı kaygıdan kaçış halinin tabansızlığı ve bunu göstere göstere yapmanın talihsizliği var. bahsettiğim nasıl paylaşılacağı bilinmez bir acıyı, yorgunluğu paylaşmak isteyen dostun çaresizliği. büyük düşünür "acıları paylaşma kılavuzu"nun (tektek yayınları, kastamonu 1976) 117. sayfasında şöyle diyor: "acıyı paylaşmanın ilk koşulu daha fazla acıtmamayı becerebilmektir, bu kadarını bile becemeyeceğinizi düşündüğünüz acıların yanına yaklaşmayınız" sonrasında şöyle buyuruyor "acı öyle bir iki cümle, sırt sıvazlama,  gözyaşı damlaları, hadi hadi türünden normale çağırma cümleleri, şükre çağıran sitem cümleleri vs ile hemen geçmez -pul biber acısı değilse-, bu nedenle o anki sohbetiniz acının iyileşmesini sağlayacak merhemin sadece bir damlasıdır, ilacın tamamı sizdeymiş ve o an hemen kullanılmalıymış gibi davranmaya çalışmayın"..sonra devam ederiz buradan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder