tag:blogger.com,1999:blog-16618264779571798872024-02-21T01:14:01.972-08:00vandadepremhayatimizvandaki deprem hayatimizin kameralara yansimayan yanlarini paylasmak icindiraylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.comBlogger38125tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-75579333982624040622012-01-09T03:28:00.000-08:002012-01-09T05:17:04.765-08:00van mış gibi..dışarıdan bakınca öyle değişik görünmüyor şehir, sanki eski vanmış gibi duruyor, yollar, binalar, insanlar hepsi mış gibi. Bu nedenle de belki de dışarıdan anlaşılmıyor yıkımın boyutu. Mış gibi durunca anlamıyor insanoğlu bir şeylerin değiştiğini, o şeyin eskisi gibi görünmekten ibaret olduğunu, içinin başka bir şeyle dolduğunu, belki de anlamak istememenin bir yoludur bu.<br />
<br />
evimin olduğu sokağa gidiyorum. ne var ki diyorum üç beş çizik çatlak, sıvanır gider. sağlammış gibi duruyor, inanamıyorum evime giremeyeceğime uzunca bir süre, saçmalıkmış gibi geliyor, aslında basit bir korkunun esiriymişiz, birazcık yekinsek herşey eskisi gibi olacakmış gibi hissediyorum bir an. ama kiminle ne ile, insan örgütlülüğünün her türlüsünü dağıtıveriyor varoluşsal korkumuz, insanlıktan uzaklaştırıyor bizi deprem, birbaşına bırakıveriyor ortalık yere, komşuluk, meslektaşlık vs vs buharlaşıyor sanki herkes kendi rüzgarıyla savruluyor, yelkenimiz bir değilmiş meğer bizi bir eden şeyler zahiriymiş dedirtiyor insana.<br />
<br />
insanoğlu da öyle. yine iki kol bacak göz diş kemik etten ibaret. lakin içi bir farklı, farklı şekilde çalışıyor kafası artık, veya hiç çalışmıyor. çalıştığında ürettikleri diğerlerine yabancı geliyor, kendisi de yabancılasa da önceleri alışıyor yeni duruma lakin diğerlerinin yabancılaması dokunuyor. bu dokunmanın verdiği içe çekilme de diğerlerini kızdırıyor bu sefer. ne yani canı iki kol bacak göz diş kemik ve eti kurtulmadı mı, elimizden geleni yapmıyor muyuz ne bu uzaklık falan filan... hayat çok zor çokaylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-45557662411278496132012-01-05T15:22:00.000-08:002012-01-09T05:17:28.212-08:00urartu'nun mirası...aktüel arkeoloji dergisinin son sayısında beni çarpan bir makale okudum az önce. Yazar urartu krallığının son dönemlerinde uygarlık belirtisi kurumların izlerinin son bulduğunu, o dönemlerde buna neden olabilecek bir dış etkenin olmamasından ve o döneme ait yapılardaki arkeolojik bulgulardan hareketle bu duruma büyük bir depremin neden olmuş ve aslında urartu krallığın son bulmasında bu olası depremin büyük rol oynamış olabileceğini ileri sürüyordu. zaten en bu şehrin tarihi olmadığını düşünürdüm hep, yıkılan ve hep yeniden yapılan bir şehir burası, o yüzden inşaatı eksik olmaz tozu dumanı bitmez hiç. hatta kalesi bile şehrimizin yeni yapılmıştır eskisine zeyl olarak. Şimdi anlıyorum eski kalenin duvarlarındaki o hüzünlü urartu yazısının anlamını, şimdi çok daha yakın hissediyorum urartulara kendimi, aynı toprakların insanlarıyız biz, aynı acılarla kavruluyoruz. O yazıların birinde II.Rusa'nın sarayındaki yazıcılardan biri şöyle yazmış olmalı:<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
"Kralımız çok üzgün bugün. nasıl olmasın ki yıllarca ülkemizi bayındır hale getirmek için çok uğraştı, su kanalları, yollar, okullar, hastaneler yaptırdı ama günün birinde tanrılar tepemizde tepindi, ayağımızın altındaki toprağı salladılar, yüzlerce yıllık emeğimize acımadılar. kralımız bugün çok üzgün, nasıl olmasın ki. kimseden korkmadı o, kimseye de boyun eğmedi, bizleri köle yapmadı, yaptırmadı, bir kardeş sofrası gibi uzanırdı bağlarımız bahçelerimiz suyun kıyısında, kavga etmezdik hiç kendi aramızda, emeğimizle mutluyduk, ezdirmedik kendimizi yağmacılara emeğimizi savurmalarına izin vermedik hiç, bugün biz çok üzgünüz, nasıl olmayalım ki..."<br />
<br />
Yazının devamı tam olarak okunmuyor, ama biz anlıyoruz gerisini de anlamazlığa veriyoruz.aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-4238646249130866542012-01-05T07:09:00.000-08:002012-01-06T12:48:10.038-08:00ah toki vah toki..kısaca şehrimizde dönen toki geyiklerinden bahsetmek istiyorum. Malumunuz van'da mevcut koşullarda oturulabilecek güvenli yerlerden birisi toki nin yaptığı toplu konutlar. Ucuza maletmek için AKP nin mütahitleri tarafından en kalitesiz malzemeden her şehrin bir tarafına yapılan toki toplu konutlarından söz ediyorum. Genellikle beğenmediğimiz, burun kıvırdığımız, hatta van söz konusu olduğunda yerel halktan izole, görece "güvenli" olduğu için özellikle uzman çavuş, polis ve diğer kamu personelleri tarafından tercih edilen işte bu toki evleri şimdilerde karaborsa'da. önceleri 300 liraya kiraya verilen bu evlere şimdi 1000 liraya kadar kiralar isteniyor filan, hatta kiralık evler için apartman görevlilerinin elinde bekleme listeleri olduğu söyleniyor.<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
Bir ablamız "ben toki de oturacak kadın mıydım" diyerek durumunu kendi üslubuyla ifade etmiş. Ama geldiğimiz nokta bu ablamız toki de oturacak. Bu arada esas mesele Memur-sen toki denilen kurubaş köyü yakınlarındaki yaklaşık 2000 konutun hala teslim edilmemiş oluşu. Bu evler 2011 başında teslim edilecekti, uzadı uzadı bitmedi. Deprem oldu hükümet çadırdır konteynırdır geçici çözümlerin peşine düştü ama nedense bu evlerin bir an önce teslim edilip binlerce insanın barınma sorununun giderilmesi bir türlü becerilemedi. Uzaktan bakınca yuh çekilecek bir yönü var deprem sonrası çalışmaların ama bu toki meselesi kadar iradesizlik, inisiyatifsizlik, beceriksizlik ile tanımlanabilir olanını bulmak zor. Şimdi insanları henüz kaloriferi yanmayan, suyu akmayan evleri teslim almaya çağırıyorlar, nasıl olsa elektrik var diye düşünüyorlardır herhalde, gerisi sorun değil...aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-43146987337059849462012-01-03T03:14:00.000-08:002012-01-05T07:10:00.915-08:00acıları paylaşma kılavuzuİzleyicilerimizden gelen yoğun istek üzerine büyük düşünürün kitabından (age., 37) devam ediyoruz. Bu eserinde müellif acı paylaşma olgusunun çeşitli boyutlarına değindikten sonra şöyle devam ediyor: "bakmayın bazı yazarların "insan ısdırabın yalnızca bir tek nev'inden anlar, kendi ıstırabı.." türünden sözlerine, istekli bir dost acıyı anlayabilir anlamasa bile anlamamazlık durumunu anlayıp buna uygun davranabilir, öyle ki anlamamazlık durumunun karşısındakinde yarattığı acıyı ortadan kaldırmak bile paylaşımın temel unsurudur, çünkü acı çeken bir ruhun ızdırabı sonsuz bir yalnızlık sarmalında katmerlenmektedir, <br />
<a name='more'></a>o kişi öyle sanır ki bu girdaptan hiç çıkamayacak, diğer insanlarla artık eskisi gibi bir iletişim kuramayacak, hayatı asla eskisi gibi yaşayamayacak. bu durum acının insan ruhunda yaşattığı en büyük yanılsamadır. bu yanılsamanın kırılması acının etkisinin de kırılması ve kişinin derin bir soluk alarak rahatlaması anlamına gelir. Sen ey acıyı paylaşmaya çalışan biçare, işte bu yanılsamayı -tabi ki farkında olmayarak- kırdığında hiçbir şey yapamadığını sansan bile aslında çok büyük bir eylemde bulunmuş olacaksın. karşındaki insanın acıdan kıvranmasının sende yarattığı korku ve çaresizlik hissinden sıyrıl ve ona elini sakince uzat, o elini tutacaktır."<br />
<br />
Yazarın böyle büyük büyük laflar ettiğine bakarak onu çok büyük bir düşünür yapan şeyin bu laflar olduğunu sanmayın sayın izleyiciler, onu bizlerin gözünde büyüten düşündüklerini paylaşma çabası ve kararlılığıdır, yazar yılmadan usanmadan yazmış, en sonunda insanları en çok etkileyen şeyin yapamadıkları konusunda kendilerine yol gösteren kitaplar olduğunu ve bu kitapların da sıradan bir yazarın dahi yazabileceği kadar kofti şeylerle dolu olduğunu farketmiş ve bu nedenle kılavuzlar serisini yayınlamaya başlamıştır. Acıları paylaşma kılavuzu, sevgiyi gösterme kılavuzu, hayır deme kılavuzu, düşlerimizi gerçekleştirme kılavuzu yazarın bu dönemki eserlerindendir. Eğer yine talep olursa yazarın diğer eserlerinden de bahsedebiliriz, sonuçta her şey Van için...aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-73182761948322697822012-01-02T07:18:00.000-08:002012-01-02T07:18:42.039-08:00herkese mutlu van'lar..2012 den umudumuz mutluluk, özellikle van için. gerçi meteroloji bültenlerine bakarsanız şehrin yüksek kesimlerine zaman zaman hüzünle karışık mutluluk yağışı bekleniyormuş ama henüz alçak kesimlere ulaşmadı, bilemiyoruz. O kadar da zor değildir elbet ama uralarda hayat zor çok zor yonca şarkısı dillerden düşmüyor, çünkü insanlar yıllar boyunca uğraşıp didinmişlerdi, çünkü insanların ne yapacağı, şehirde ne olacağı, yazın yeniden denize girilip girilmeyeceği, okulların açılıp açılmayacağı vs hep belirsiz, belirsiz, belirsiz...<br />
<br />
bu arada herkese mutlu van'lar diliyorum, yeni erciş'imiz kutlu olsun, gönüllerimiz neşe, afiyet, edremitle dolsun..aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-19365861542633770772011-12-29T12:51:00.000-08:002012-01-02T07:18:50.976-08:00nasıl mısınız iyiyiz mi...ne zor bir depremzede ile karşılaşmak. bizzat ben kendim depremzade olarak bu zorluğu çok yaşadım van'da, kaldı ki başka coğrafyalarda yaşayan dostlar neylesin. insanın karşısındakinin evinin yıkılma ihtimalini tahmin ederek evin durumunu sorma halinden bahsediyorum, karşıdaki kaldırıp da evimiz yıkıldı, evsiz kaldık dese ne yapacan öyle kalacan, nasıl sırtlayacan bu yükü molozu yıkıntıyı nasıl kaldıracan da muhabbete devam edecen hele de depremzademiz işi kolaylaştırıp konuyu değiştirmez bu görevi de sana yüklerse, zor iş zor..<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
işi pişirip "aman size bişey olmadı ya"" veya mala geleceğine...." ile başlayan cümleler kurmak da mümkün tabi ama bu yazıya konu edilmeyecek kadar rahatsızlık verici olduğundan kapsam dışına bırakıyorum, çünkü burada zaten bir paylaşım söz konusu değil bilakis depremzedenin karşısında yarattığı kaygıdan kaçış halinin tabansızlığı ve bunu göstere göstere yapmanın talihsizliği var. bahsettiğim nasıl paylaşılacağı bilinmez bir acıyı, yorgunluğu paylaşmak isteyen dostun çaresizliği. büyük düşünür "acıları paylaşma kılavuzu"nun (tektek yayınları, kastamonu 1976) 117. sayfasında şöyle diyor: "acıyı paylaşmanın ilk koşulu daha fazla acıtmamayı becerebilmektir, bu kadarını bile becemeyeceğinizi düşündüğünüz acıların yanına yaklaşmayınız" sonrasında şöyle buyuruyor "acı öyle bir iki cümle, sırt sıvazlama, gözyaşı damlaları, hadi hadi türünden normale çağırma cümleleri, şükre çağıran sitem cümleleri vs ile hemen geçmez -pul biber acısı değilse-, bu nedenle o anki sohbetiniz acının iyileşmesini sağlayacak merhemin sadece bir damlasıdır, ilacın tamamı sizdeymiş ve o an hemen kullanılmalıymış gibi davranmaya çalışmayın"..sonra devam ederiz buradanaylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-52217642120985764992011-12-27T12:20:00.001-08:002011-12-29T21:34:31.351-08:00hasarın ortası..hasarın ortası, azı, çoğu mu olurmuş demeyin, oluyormuş. Misal bizim ev için orta hasarlı demişler. ilk duyunca bir ağırıma gitti sormayın. insanın evi sadece dört duvar değilmiş, yakını, dostu, akrabası, arkadaşı gibiymiş. sanki bir dostumun ağır bir hastalığa yakalandığını öğrenmiş gibi oldum. hatta daha da ötesi aslında. malumunuz bir insanla özdeşleştiğimiz kadar yakınızdır ve duygumuz o ölçüde derinleşir, yoğunlaşır. ev de öyle işte, aslında ben hasarlıymışım ortadan, yayladan gel allı gelin yayladan, seni benden ayıranlar orta boylum kör olsun falan filan..<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
van'da dün listeler açıklandı, mıhtarlıklara asılacak bu listelerde evlerin durumu yazılıyor, hasarsız-az-orta-ağır hasarlı gibi ibarelerle açıklanıyor evlerimizin durumu. yepyeni bir tanım değildir bu ama evlerimizi biz daha öncesinde büyüklüğüne, oda sayısına, mevkiine, bulunduğu kata, güneş görüp görmemesine, cephesine, yapıldığı malzemenin cinsine, sınıfına filan göre tanımlarken birdenbire uzmanlar tarafından başka şekilde tanımlanıyor olması garip. Lan Hüsnü sizin ev için orta hasarlı diyorlarmış duydun mu, hadi len oradan orta hasarlı senin babandır, diyaloğundaki gibi bir duygu uyandırıyor bu; aman kız filancanın evine orta hasarlı demişler yazık nasıl da yapılıydı içi jakuzimiz var deyi hava atıyorlardı, boyun posun devrilsin damat inşallah evin orta hasarlı çıkar da bizim tek katlıya muhtaç kalırsın filan gibi diyaloglar şehrimizde her an gelişebilir hazırlıklı olunsun...aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-28525930289752989242011-12-26T10:53:00.000-08:002011-12-27T21:49:14.553-08:00ez dıçım wane me..vanıma gidiyorum demek, gramer yanlışım varsa affola kursu tamamlayamamıştım ancak bu kadar oluyor. insan özlüyor yaşadığı yeri virane de olsa, diğerleri bırakıp gitmiş veya gitmek istiyor olsa da. tatil gibi olmuyor dışarda geçirdiğimiz vakit, orada yapılacak çok iş var çünkü hem kendimiz hem şehrimiz için..<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
ne yapılır ki orada şimdi, hem de bu kadar soğukken? isteksizlik ve yılgınlık dizboyu, yorgunluk ve öfke gırtlağa kadar, her an yanabilir çadırlar göz önündeyken. yine de diyor insan tüm bunlar ser seri ser çawa, yani baş göz üstüne, hele bir van'a gidelim de. yas sürecimizi tamamlıyoruz, kabul diyoruz olanı biteni artık, sindiriyoruz yıkıntıları, molozu vs. yeniden başlama vakti geliyor. orada yapılması gereken en önemli şey mutlu olabilmek şimdi, bunu becerebilmek ve yayabilmek çevreye. umudu örgütlemek yani, yarını kurma çabasını süreklileştirebilmek, gidenlerin dönme isteğini uyandırmak.. hadi hayırlısıaylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-21154149168123519742011-12-24T14:16:00.000-08:002011-12-26T10:53:52.088-08:00ds ve döbundan sonra böyle. van daki yaşantımızı anlatırken böyle diyeceğiz, depremden önce depremden sonra-lı cümleler kuracağız, çocuğumuzun yaşına göre hesaplayacağız, senin kızın dişi yeni çıktıydı ilk deprem olduğunda vs gibi, veyahut yakın tarihli siyasal olaylarla refere edeceğiz, giden arkadaşlarımızın olmama süresinden çıkaracağız. sonuç olarak depremi unutacağız elbet somut olarak, ama soyut olarak tarihimize kaydedeceğiz onu, asla kaybetmeyecek aklımız bu bilgiyi çünkü hayatımızı çok sarstı, çok...<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
bakın şimdiden bile etkisi azalmaya başladı üzerimde. ben yazmaz oldum, kimseler de okumuyor eskisi gibi. acı böyle bir şey işte, zamanla yitip gidiyor, paylaşılma arzusunu da beraberinde götürerek. acı anlatılmıyor öyle çok, çok da dinlenmiyor, borç savar gibi hızlıca olup bitmeli her şey, tamam ağladık bitti şimdi gülelim, gülmeliyiz, gülsene be, hayata böyle devam edemeyiz çünkü oluyor... Travmanın acısı geçiyor ama etkisi değil, o küntlük yok mu o küntlük, insanın yakasını bırakmıyor, duygusundan, sosyal ağından, işlevselliğinden, hobilerinden, tutkularından, hassasiyetlerinden koparıp alıyor insanı, öylece posa halinde kalıyorsun, mala bağlıyorsun veyahut, ayakta geçirilen bitkisel dönemler yaşıyorsun. o da geçer elbet amma arkadaşa biraz su verelim kurumuş kalmış...aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-62890510073204611892011-12-20T00:17:00.000-08:002011-12-24T14:17:42.838-08:00sıkıldım şu depremdenbir haftadır niye yazmıyorum diye düşününce yukarıdaki sonuca vardım. Sürekli birlikte yaşanabilir bir durum değil deprem hele de yalnız değilseniz. Yalnız kovboy olsanız bile sürekli olarak depreme maruz kalmış kişilerle yaşamak zorundasınız, çok zor çok. Deprem insanı yılgın, yorgun, solgun ve bunun gibi -gun ile biten bir çok sıfat ile tanımlanabilir kişidir. Şikayet eder, huysuzluk eder, halsizlik eder sizi de canınızdan bezdirir, bu nedenle deprem bölgesinde en iyisi dışarıdan yardıma gelen veya o bölgeden olup da depremi yaşamamış yaşasa bile sonrasında gidip gezip dinlenip gelmiş kişilerle takılmaktır. <br />
<a name='more'></a>Deprem insanının en büyük özelliklerinden birisi de belirsizliği, tutarsızlığı ve istikrarsızlığıdır. Ne yapacağı belli olmaz, her an hayatı yeni bir haberle değişebilir. Kaynı istanbul'a, dayısı mersin'e çağırır, onun gönlü izmir'dedir vs. Tayini çıkabilir, geçici göreve gidebilir, evini taşıyabilir, taşımayıp bekleyebilir vs. Oturup konuştuğunda sohbet bir süre sonra hızlıca deprem yaşantısına döner hele de depremi yaşayan kişilerin ilk karşılaşmalarında gerçekleştirilen bu deprem töreni deprem insanının olmazsa olmazıdır.Bu törende taraflar birbirlerine depreme nerede yakalanıldığı, o sırada ne yapıldığı, o sırada etraftaki diğer kişilerin acıklı durumu, o sırada kişinin ontolojik yaklaşımındaki değişiklikler, mevcut bulunulan binanın yapabildiği akrobatik hareketler sırasıyla anlatılır, konuşma sırasında söz sırası ortak bir coşku ve ahenk içinde paylaşılır, taraflar büyük küçük yaşlı çocuk demeden konuşurlar -tören sırasında su içilmez-, törensel toplam kendisini dış uyaranlardan yalıttığı ölçüde tören ilerler, hızlanır, coşar, kopar, patlar ve bir rahatlık oluşur. Kişinin ne kadar çok törene katıldığı, anlatımındaki rahatlıktan, yüzündeki parlaklıktan ve sesindeki yumuşaklıktan anlaşılabilir. Bu mertebeye gelmiş kişilere devlet el uzatmalı, köylere mahallelere göndermelidir, buralarda törenler tertip edilmeli, insanlar konuşturulmalıdır. Bu kişilerin anlattıkları hikayelerde zamanla oluşan tamlık, diğer kişilerin de kendi hikayelerini tamamlayabilmesine ve böylelikle hayatlarında yeni hikayeler yazabilme olgunluğuna ulaşmaları açısından yaşamsaldır. Yoksa yandık, bu deprem hikayesini bitiremeyeceğiz....aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-55170661869525650312011-12-12T14:56:00.000-08:002011-12-20T00:17:43.191-08:00van'da ev bulma mücadelemiz..Yaşasın ev bulma mücadelemiz! Malum evimiz hasarlı, başımızı sokacak bir ev lazım, hadi ben neyse de karımkızımı konteynır köşelerinde nasıl eyleyeyim. İşte böylece başlamış oldu internet ve kaloriferci taraması üzerinden ev bulma maceram. Şehrin bir yerlerinde hasarlı bir evin varken başka bir ev aramak enteresan oluyor, sanki yaralı arkadaşını bırakmış da gitmiş gibi hissediyor insan kendisini ama öyle değil geri döneceğiz elbet evimiz güçlendiğinde.<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
Ev bulmak zaten zordu Van'da. Kiralık ev bulmak milli piyangodan başaltı bir ikramiye çıkması kadar sevindiriciydi hatta, bu kadar ev olmasına ve bir o kadar da yenisi yapılmasına rağmen. Niyeyse ev satın almak çok daha kolaydı. Bir emlakçı hatırlıyorum, elinde altıyüz küsür satılık ve sadece üç kiralık ev olduğunu söyleyen. Siz bir de deprem sonrasını düşünün. Ateş pahası olmasını geçtim, yok yok yok. Ama merak etmeyin karımkızım evimizin yaralarını sarıncaya kadar, içinde mutluluğumuzu sürdüreceğimiz bir ev bulacağım mutlaka. İnsanın evi dışarıda değildir hem kendi içindedir, evimizi kuracağız yeniden..aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-7054795932131613732011-12-11T00:26:00.001-08:002011-12-12T14:56:13.244-08:00Van'da mutsuz olmak..Uzun süreli mutsuz kalamıyor insan Van'da, bir şey oluyor seviniveriyor. Misal dünkü kar ve soğuk akşamın ilerleyen saatlerinde yerini yumuşak bir havaya ve kar sessizliğine bıraktı. Bu kar sessizliği su gibi hava gibi bir nimet. İnsanın ta derinine işleyen bir huzurdan bahsediyorum aslında, hani bir termal havuzda hissedilen sıcaklık basitçe sıcak suyun ısıtmasından farklıdır ya, veya dağ başında bir kaynaktan içilen buz gibi su filtrelerce temizlenmiş suyu içmekten çok daha doyurucudur işte onun gibi. doğayla bütünleşme hissi yaratan her durumda hissedilen tamlık hali yani. doğayla bütünleşme onun bir parçası olduğunu iliklerine kadar hissetme durumu. Kar sessizliği de bunu yapıyor, etraf bembeyaz, sesi de sessizliğe çeviren emen soğuran kulakları tırmalamasına izin vermeyen sadeleştiren arıtan bir doku gibi bembeyaz hem de, içimizde çocuksu bir sevinç ki bir süre sonra ellerimizdeki kartopuna dönüşecektir... <br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
Sabah kalktığımızda ise karı çoktan evcilleştirmiş ve çamur kıvamına getirmiş bir güneş karşıladı bizi pencerede. Önceden de tanıştığımızdan selam sabah ettik, iyi dileklerimizi bildirdik, şu deprem günlerinde fazla izin yapmaması, milleti karın soğunun eline bırakmaması için ricacı olduk, o da bize evrendeki zorluklardan, ödenek yokluğundan, onu çekemeyen, ayağını kaydırıp ücra bir galaksiye sürgün ettirmeye çalışan diğer yıldızlardan filan bahsetti, aman dedik biz senin arkandayız, gerekirse Zeus'a, Jüpiter'e çıkarız seni bırakmayız filan dedik biraz yağladık balladık gönderdik. Güneşimize de sahip çıkamazsak ne kalır elimizde, dün okuduğum bir kitapta köy öğretmeninin görevden alınmasını protesto eden Bulgar köylüleri vardı, onlardan aldığımız ilhamla güneşimizi koruyacağız...aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-73005434501291722132011-12-10T05:03:00.001-08:002011-12-11T00:48:48.700-08:00soğuktır...Çok soğuk çok. Öğleden sonra bastıran kar ortalığı hızlıca hakimiyeti altına aldı. İnsafsızca çarpıyor insanın suratına tokadını. Böyle zamanlarda daha bir koyuyor hayatımızın bozulmuşluğunun acısı. bugün onu düşündüm arabanın camına vuran kar tanelerini izlerken. Şimdi karımkızımla birlikte evimizde, böyle soğuk bir günde birlikte evde olmanın ne kadar huzur verici olduğunu düşünerek ve hem kalorifer kem de sevgimizle ısınan sıcak bir eve sahip olduğumuz için kendimizi çok şanslı hissederek mısır patlatmış ve bir film açmış olabilirdik. Hakikaten de şanslıymışız o zamanlar, şimdi değiliz. Tutunduğumuz tek dalımız konteynırımızın üzerine soğuk derme çatma çadırlarda üşüyen çocukların gölgesi düşüyor, içimizin titremesine mani olamıyoruz.<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
Çok soğuk çok. Buraların deyişiyle "soğuktır hocam". Bu sefer zemherinin şakası yok, cee yapacağa da benzemiyor hiç, kalmaya gelmiş gibi. Zaten kimsenin de şaka kaldıracak hali yok, gerilmeye başladık iyicene. Doğanın üvey evlatlarıyız biz. Tam dA prensi tavlayacaKkEn gitmEk zorundA kAlmışız, bAkmaYın aRabalArımıza onlar aSlında baLkAbağı, kılık kıyafet derseNiz çakmA, sAray dilİni dE spikerLerden öğrEnmişiz aslInDa dilimiz bAşka, entegrAsyOnsuBLimaSYOnasimilAsyon al sANa vanda nosyon...kLAvyEmiz bİle Bozuk abuk Subuk Yazıyor, baT acUn bat, iki gözün kör oLSuN da piyAngo BİlEti sat...aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-48977416811813720402011-12-09T00:00:00.001-08:002011-12-10T05:22:32.318-08:00konteynır için şiirDepremzedenin en büyük ereği<br />
irisi ufağı kırmızısı yeşili<br />
<br />
uygarlığın timsali<br />
inşaat sektörünün son icadı<br />
<br />
gözümüzün bebeği<br />
başımızın tacı<br />
şimdilik aklımızın ucu<br />
<br />
göçebe atalarımızın ruhlarıyla buluştuğumuz mekanların sonuncusu<br />
son üç yılda sevgili karımla değiştirdiğimiz evlerin bilmem kaçıncısı<br />
sevgili konteynır..<br />
<br />
Bu şiir Guatemala'da yapılan 12. Uluslararası İnşaat Teknolojileri Fuarı Genç Yetenekler Şarkı, Türkü ve Şiir yarışmasında mansiyon ödülü alarak ülkemizin göğsünü kabartan genç bir mühendise ait olsaydı gülerek okuyabilirdik, mühendisin yazacağı şiir bu kadar olur filan diye. Belki de mühendislik dergilerinde ciddi ciddi eleştirilebilirdi ama unutmayın ki Oğuz Atay da bir mühendisti:<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
"Şiirin ilk dörtlüğünde "deprem" ve "erek" kelimelerinin yan yana kullanılıyor olması şairin şiir ile günceli yakalama başarısını gözler önüne seriyor, Van'da bir deprem yaşandı yakın zamanda ve Van'ın merkezine tepeden bakan Erek dağı Vanlıların göz bebeğidir ve ufkunu oluşturur. Ustaca bir söz oyunu ile- ister kinaye deyin ister istiare ama kesinlikle tariz içerir- okuyucusuna Van'daki yaraları anıştırıyor şair ama aynı ustalığı ve cesareti ikinci satırda gösteremiyor, satırın sonuna bir sarı ekleyemiyor malum son dönemde yapılan KCK operasyonları sanat dünyamızı da derinden sarsmış bulunuyor.<br />
<br />
İkinci bölümde şairi son yıllarda hızla gelişen ve ülkemizi çelik bir ağ gibi saran inşaat sektörümüze gönderme yaparak mesleki etik, onur, ahlak kurallarına gönülden bağlı halde, inşaat sektörümüzün uygarlığımızın gelişmesinde temel bir rol oynadığını ima ederken görüyoruz. İşte bu da sanat ve sektör buluşmasının şiirimizdeki en güzel örneklerinden biridir. Bu durum şairi yapılacak yeni ihalelerde ön plana çıkarmakta sanatını ve mesleğini geliştirmesine yeni olanaklar tanımaktadır.<br />
<br />
Sonraki bölüm ise şairin insan aklını ve çeşitli uzuvlarını bir konteynır içine sığdırarak, uygarlıkla nasıl inceden inceye dalga geçtiğini, sanatın muhalif duruşunu simgeliyor. Bu dönemde pek metelik verilmeyen bu duruşu şairin eski solcu çevrelerden çekinerek şiirine aldığı, zira kendisinin de bir aralar çeşitli eylemlere katıldığının bilindiği hatta zaman zaman çalıştığı şirketlerin insan kaynakları muhbirleri onu gammazlamasın diye ismini imza attığı bildirilerden sildirdiği; tüm bunlardan hareketle sadece eski solcuların yorumlayacağı tarzda insan bedenini şiirine yansıttığı kulislerde konuşulmaktadır.<br />
<br />
İşte son bölüm. Şair bir önceki bölümde kişisel tarihine gönderme yaparken takip eden kısımda toplumsal tarihe vurgu yaparak özellikle milliyetçi kesimleri de kucaklamaya çalışmakta, kendi tarihinin arkasına toplumsal tarihi koyarak kendisinin de bu tarihin bir parçası olduğunu ifade etmekte, bu arada karısının da bahsini geçirerek, "her şeyden bahsettiğin ve çok konuşulan bu şiirde ben niye yokum" türünden dırdırın önünü kesmeye çalışarak evde huzuru yakalamaya uğraşmaktadır. Ama nafile bir çabadır bu, zira karısı şiirin ilk taslağında ismi geçerken -karım Müjgan şeklinde- sonrasında isminin çıkarılmasını kabul etmeyerek evi terkedecek ve şaire yüklü bir manevi tazminat davası açacaktır -boşanma davası değil, zira karısı sonradan eve dönerek şairin kendisine ithaf edeceği bir şiir kitabı karşılığında davasını geri çekecektir-. Şairin çilesi ise hiç bitmeyecektir..."<br />
<br />
<br />aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-35801728167212858122011-12-08T23:52:00.001-08:002011-12-09T05:18:41.669-08:00Van'da..Uçağımız Van'a süzülerek inerken yaşadığım olumsuz duygulanım, hoşnutsuzluk, yere ayak basmamla dağılıverdi. Çünkü güneş o kadar cömert biçimde karşıladı ki bizi kayıtsız kalmak mümkün değil. Bir de yıkık virane de olsa evim burada, burada üretiyorum burada kendimi gerçekleştiriyorum, varsın çadırda konteynırda olsun burada yaşıyorum, burada dostlarım arkadaşlarım var yarını birlikte yarattığımız, yollarında yürümüşlüğüm var daha da çok yol olduğunu yürüyecek bildiğim, düşünmüşlüğüm var burada, uyumuşluğum, çoğalmışlığım var, buraya ekmişim fidanımı, burada büyütmeye karar vermişim, öyle kolay değil yüz çevirmek.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Uzak ile yakının farkı bu. Mesafeler düşünceyi nasıl da etkiliyor, diğer nesnel faktörlerin belirlediği gibi. Uzakta iken insan tüm yukarıda saydıklarımı tozun toprağın enkazın içine karıştırıveriyor, veyahut uzaktan bakınca hepsi birlikte yıkılmış gibi görünüyor. Ama yakınındayken yukardakilerin hemen ayıklamaya başlıyor insan ayakta kalan parçalarını, tozunu silkeliyor, evirip çeviriyor, çalışıyor mu diye bakıyor, işleyenlere seviyor, kaybettiklerine üzüliyor, deviniyor yani yakındayken insan, yeniden yola koyulmanın yollarını arıyor, insan gibi davranıyor yani, ihsan oğlu insanım işte ben de, yolumu arıyorum....aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-17288258116759832292011-12-06T22:00:00.001-08:002011-12-09T00:00:07.058-08:00Van'a dönüşUzun bir haftanın sonunda dönüyorum işte. Giderken üzülünmeyen bir şehirdi Van. Geçici veya mecburi olarak gitseniz bile size bir şeyler katacağını bilirdiniz. Bana öyle demişlerdi ilkin "Tayinin Van'a çıktığında ağlarsın bir, bir de ayrılmak vakti geldiğinde". Benim için ayrılık vakti gelmedi henüz ama ağlamak vakti için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü bu sıralar Van'da olmak insandan bir şeyler götürüyor.<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
Çalışma azmini ve mesleki kararlılığı köreltiyor örneğin, kitap okumak mümkün olmuyor, iştah gidiyor, alkol ve sigara meşrulaşıyor, yeni dostluklar filizlenmiyor, muhabbetler güdükleşiyor, uyku tatsızlaşıyor, geceler matlaşıyor, gündüzler anlamsızlaşıyor, eşyanın her türlüsü ağırlaşıyor, gülüşler filistin askısında, bakışlar donuklaşıyor, kararlar öteleniyor, planlar tepeleniyor, sözler çok hızlı değişiyor, duvara sabitlenmeyen herşey yıkılıyor, duvarlar da yıkılıyor, sabitlemeye çalışmak anlamsızlaşıyor, yeni anlamlar yaratmaya çalışmak zorlaşıyor, bıkkınlık, yorgunluk, keyifsizlik, hoşnutsuzluk yaygınlaşıyor.<br />
<br />
Kısacası yabancılaşma işte, mevcut olumsuz durumu değiştirme organlarımızın felci, bilinç ve bilgi durumunun değiştiremediği eylemsizlik, zamanla eylem arasındaki bağlantının kopması öncesizlik ve sonrasızlık çukurunda başaşağı durma hali, irade kullanma kılavuzunun kaybolması filan..aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-89109188077458434302011-12-05T14:23:00.001-08:002011-12-08T23:59:57.304-08:00sinemada da depremBir film izledim az önce. kişilerin kişisel depremlerine dairdi veya ben öyle aldım. Bolca jung az freud soslu, psikanalistlerin de zaman zaman boynuzsuz kuyruksuz insan olabildiklerine dair, kötü diyaloglu ve karikatür oyunculuklu bir film, ama mesele o değil. Değişebilirlik meselesini düşündürttü bana; insanın, hayatın, rollerin değişebilirliği. Mutlaklığımı sorguladım biraz ve yaşadığım anın çatışmasını. Değişirken neler sabit kalıyor ve sabit kalanların değişebiliritesini zaman içinde ne belirliyor?<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
Van'daki yaşantımızı ele alalım. Bağımsız değişkenimiz deprem ortaya çıktığında şöyle çalkalandık bir. mevcut işleyişimiz felç oldu. Sonra durakladık uzunca bir süre arada sallanarak, şimdi yeniden şekillendiriyoruz pratiğimizi. Geçmiş yaşantımız içerisinden neye devam edeceğiz, neyden uzaklaşacağız. daha da ötesi yenilenmiş koşullar içerisinde eski ayakkabılarımızla yeni bir yol tutturacak mıyız, yoksa yolumuz da yolumuz diye tutturup küsüp oturacak mıyız? sanırım ilkini seçenler kendilerini bağımsız bir değişken olarak hayat bilgisi patent ofisine tescil ettirebilme şansına sahip olacaklar ve yaslarını bir sonraki kayba öteleyip bugünü yaşama arzularını güncelleyecekler...değişimi mutlaklaştırmaktan korkan trene binmesin arkadaş..aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-18186614725039477092011-12-05T08:33:00.001-08:002011-12-05T14:46:54.260-08:00prafabrikBundan sonraki yaşantımız nasıl olacak Van'da, nerede yaşayacağız örneğin? Evlerimize girebilecek miyiz yeniden, güçlendirebilecek miyiz binalara olan güvenimizi yoksa başımızın çaresine mi bakmaya çalışacağız. Fotoğraftaki ilanda yer alan numarayı mı arayacağız; buyrun güvenevler inş tic ltd şti elbette elbette tabi ki tabi ki sadece bir haftada çok ucuza 11 şiddetine dayanıklı çelik istediğiniz ebatta istediğiniz yerde iste... nasıl güveneceğiz yeniden bu adamlara veya evimizi güçlendireceklere, onlar yapmadı mı yıkılan evlerimizi...<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZXGqYAnPeo16PU11UjiNyArzzPiy9EcXi5ULAPRRz8LGz4fnkSoinS4HNQgeeRcobQShQ3ElfBK5tfz_2vYevqAd53Hv88yl-Gid0tsSyDlWLAvR8T9USSH0ZgKN4lsnBsJPbWzp2h4s/s1600/prafabrik.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="190" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZXGqYAnPeo16PU11UjiNyArzzPiy9EcXi5ULAPRRz8LGz4fnkSoinS4HNQgeeRcobQShQ3ElfBK5tfz_2vYevqAd53Hv88yl-Gid0tsSyDlWLAvR8T9USSH0ZgKN4lsnBsJPbWzp2h4s/s320/prafabrik.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<a name='more'></a><br /><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Yeniden ev'leneceğiz yani. Yıkılan bir evliliği yenilemeye çalışmak gibi. Gittiği yere kadar götüreceğiz. Güven duymayacağız artık, huzur bulmayacağız, şeklen evimizde olacağız ama hep daha farklısını düşleyeceğiz. Yeniden pembe panjurlu, bahçesinde ebruli hanımeli açan, alçıdan hayvan heykelLEri ile sÜslEdiğimiZ evler düşlEYEcğeİz. Düşlerİmİze keDinİMiz dE güleceğİz. Gülerek üstesindeN gelecEğiz, üzeRİndEn atlaYAcağız yıKınTılarımıZın...</div>aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-51240797477973083032011-12-04T01:29:00.001-08:002011-12-05T09:07:51.862-08:00sallana sallana AnkaraBöyle bir türkü vardı gelinin yürüyüşü ile ilgiliydi galiba ama algıda seçicilik işte depremi çağrıştıran herşey dilime takılıveriyor. Çevrede gördüğüm her olumsuzluk, kaza felaket ihtimaline karşı aşırı uyanıklık hali içerisindeyim. Zaten buralarda insanların rahatlığına, kaygısızlığına ve de bizim yaşadıklarımız konuşulduğunda ısrarla çubuğu hafifletici sebeplere bükmelerine gıcık oluyorum. Ankara olmuş Polyanna..<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Bu durum Van'dan uzakta iken en dikkatimi çeken yaşantım. Depremle ilgili konuşmak hiç içimden gelmiyor. Hele ağzımı açtığımda her taraftan yağdırılan şans ve şükür dolu cümleler tümden ağzımı kapatmama sebep oluyor. Kimse olumsuzlukları duymak istemiyor, sessizce acının saflaştırılmış haliyle karşılaşmak istemiyor, meseleyi birlikte bütün halinde değerlendirmek ve yaşamak yerine, görece olumluluk sınırları içerisinde kalmak tercih ediliyor. Sus ve dinle kardeşim, sus ve dinle. Ben sadece benimle birlikte yaşadığım acıyı göğüslemeni istiyorum, duymanı, bilmeni ve tahammül etmeni benimle birlikte. Ben de biliyorum gidenin gelmeyeceğini, zamanı tersine çeviremeyeceğimizi ama bırak ağıt yakayım, sen de kulaklarını tıkama.<br />
<br />
Abartıyorum her zamanki gibi. Belki de duygularımı belirginleştirip yazabilmek için böyle yapıyorum, kendim için dahi görünür hale getirebilmek için. Ankara'yı ve Ankaralıların bir kısmını tenzih ederim...aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-27705663579297765332011-12-02T23:51:00.001-08:002011-12-04T01:50:13.435-08:00ankara' da konteynırın ne işi var?Dün beni çok şaşırttı NHKM'nin bahçesinde gördüğüm konteynır. Tuvaleti sordum duvarın arkasında dediler, köşeyi dönmemle konteynırla burun buruna geldim. O da ne, bunun ne işi var burada, burası deprem bölgesi mi arkadaş, sizin tuvalet yaptığınız bu konteynırlar Van'da neden yok, bizim ihtiyacımız var oysa ki, çocuklarımız çadırda hastalanmasın yanıp ölmesin diye. Şaşkınlık, üzüntü, öfke, hüzün, hoşnutsuzluk, keyifsizlik, sıkıntı vesaire gibi tüm olumsuz duyguların bir harmanını yaşadım saniyeler içerisinde. "Ama bu haksızlık öyle değil mi" dedi Kalimero içimden, o derin yıllanmış katmerlenmiş binlerce kez doğrulanmış imbiklerden süzülmüş haksızlığa uğramışlık hissiyatım kabar kabar kabardı.<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
Bir yandan da içimde eski bir tanıdığı hiç olmayacak bir bağlamda görüp tanıma ve onunla yarenlik edilen dönemdeki yaşantıyı gülümseyerek hatırlama duyumu uyandı. Vaaaaay konteynır sen misin bu hiç yaşlanmamışsın (yani ben de yaşlanmamışımdır o zaman), hiç değişmemişsin (keşke değişmeden kalabilseydik, masumiyetimizi kaybetmeseydik), ne kadar komiktin o zamanlar (keşke şimdi de güldürsen beni, emin hocanın taklidini yapsan), ne kadar da çalışkandın (o zamanlar çalışmak erdemdi tabi şimdi ise istanbul'da bir semt adı bile değildir, olsa olsa taşrada bir bucak -ki o da anayol üstü değil- adıdır). Abartyıorum tabi, kusura bakmayın meslek hastalığı....aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-73790088751454903572011-12-02T02:46:00.001-08:002011-12-03T01:21:15.628-08:00Van'ı geride bırakmakDün bir haftalığına Van'dan ayrıldım. Döndüğümde şehri nasıl bulacağını bilmeden gitmek enteresan bir his. Belki diyorum şehre bir film gelir, insanlar da gelir birlikte kalabalık olur sokaklarda, çocuklar bağırır koşturur oynar, iklim değişir akdeniz olur alman kampı yıkılmamıştır hadi gülümse diyorum kendime. Belki de tam tersi, geldiğimde yıkıntıların üzerinde emeklemeyi öğrenmiş olur bebekler, tenteler öksürük sesleriyle dalgalanmaktadır, kar yolları korku dağları beklemektedir, umutsuzluğu şehrin derinleşmiş, enseler kararmıştır iyice. Saçmaladım iyice saçmaladım, gülümseyeyim en iyisi.<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
Uçak kalkana kadar inanmadım gideceğime. Sanki heran yeniden deprem olur, sel gelir, yıldırım düşer uçağın kanadı kopar, lastiği patlar filan gibi geliyordu. Gidilemez buralardan artık kaderimiz bu hayat gibiydi. Bundan sonra öyle evmiş, düzenmiş, banyoda sıcak su keyfi, kahvaltıdan sonra kahveymiş gibi şeyler bizim filmlerde izleyebileceğimiz lükslermiş, hayat standartlarımız çadır, konteyner uyku tulumu düzleminde yeniden düzenlenmiş, artık böyleymiş herkes kendisini bu yeni duruma göre ayarlasınmış filan. Şimdi işin kötüsü gideceğim yerlerde sallanmadan uykum gelmeyecek...aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-84447996440371649392011-12-01T03:04:00.001-08:002011-12-02T03:07:52.030-08:005:0<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma; font-size: 10pt;">Dun
aksam 5.0 i gorduk. Yani deprem bes biz 0. Duvarlar gitti geldi, dolaplar
homurdandi, tabak canak sangirdadi, insanlar haykirdi, ayakkabilar giyildi,
arabalar calismaya basladi hatta uykusu kacanlar muzik dinlediler arabalarinda,
cadirlar dalgalandi, icerideki insanlar disari ciktilar gokyuzunu gormek icin
topraga basmak derin bir nefes almak yasadiklarini hissetmek digerlerinin de
yasadigini gormek binalarin bir kez daha cokmedigini gormek bundan sonra da
cokmeyecegine inanmayi surdurmek gunesin bir kez daha dogmasini ve onlari
isitmasini beklemek dukkanlarin yeniden acilmasini sokaklarda digerlerinin
yurumesini izlemek yeniden cay icip otlu peynir yiyebilmek icin insanlar disari
ciktilar. Deprem boyle iste insani kapinin onune, ister cadir kapisi ister ev
ister konteynir, koyuveriyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<a name='more'></a><br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma; font-size: 10pt;">Yasanan
her yeni deprem normallesme cabalarimizi sarsiyor aslinda. Konustugum bircok
kisi "beklenen buyuk deprem gelse de bitse artik bu korku" diyordu.
Hatta deprem oldugu surada kendisini disari atanlarin bir kismi depremin
olmasina icin icin sevindi artik bittigini dusunerek ama maalesef bu o degilmis
diyorlar, beklemeye devam. Aslinda bircogumuz tum bu depremleri yasadigimiz
halde sanki artik bitmis gibi davraniyorrduk oyle olmasini istedigimizden.
Sanki depremle rekabet eder gibi binalara girme sinirlarimizi ve eski davranis
kaliplarimizi surdurme halini zorluyorduk. Sahsen ben bu donemde asansore
binmekten hem korkuyor hem de garip bir haz duyuyordum. Asansorden her inisimde
magrur bir komutan edasina burunuyor kendi hayatimin muzafferi oluyordum, ne
gerek var arkadas kendi hayatinin necatisi, huseyini vs olsana ne zorluyorsun.
Iste son 5.0 bize artik boyle olamayacagini gosterdi. Artik guvenli oldugununu
dusundugumuz binalara bile girmememiz gerektigini, her an cikabilecek donanima
sahip olma gerekliligini, duduk fener gibi aksesuarlarin sus esyasi olmadigini
anladik. Bunu artik kabul ettik, bu isin sakasi yokmus...<o:p></o:p></span></div>aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-23588159812366854652011-11-28T23:58:00.001-08:002011-12-01T03:04:32.573-08:00insan van'ı neden sever<br />
<div class="MsoNormal">
Neden Van'dan gitmiyoruz, bizi buraya bağlayan şey nedir veya aynı soru Türkiye için geçerli değil mi? Bu soruya en iyi yanıtı Vizontele'nin unutulmaz belediye başkanı vermişti yeniden yeniden izlenilesi o filmde: </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmE_BFb8O4D84j6vstxfC6Xu6LuziR8FrKXyq8XYP8OlZJxfdwWkRVB7uuyR7PLayysOnShGyCKDASYekL7vpUUE1OSfB9zgsT3ec68RwKGxoHr9JnPqSTopc-s5VgcVRq0EzomhNP89I/s1600/van%25C4%25B1+seviyoruz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="190" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmE_BFb8O4D84j6vstxfC6Xu6LuziR8FrKXyq8XYP8OlZJxfdwWkRVB7uuyR7PLayysOnShGyCKDASYekL7vpUUE1OSfB9zgsT3ec68RwKGxoHr9JnPqSTopc-s5VgcVRq0EzomhNP89I/s320/van%25C4%25B1+seviyoruz.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<a name='more'></a>"Buraya gelen yabancılar bize hep şunu sordu: "Siz burada nasıl yaşıyorsunuz buranın nesini seviyorsunuz?" Çok
zor buna cevap vermek…. İnsan memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da
ondan, ama biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı
sevmektir, burayı seversen burası dünyanın en güzel yeridir ama dünyanın en
güzel yerini sevmezsen orası dünyanın en güzel yeri değildir. Buraya gazeteler
iki gün sonra geliyor. Biz duyduğumuz bir havadise şaşırdığımız zaman büyük
şehirdeki insanlar çoktan unutmuş oluyor.
İşte vizontele buna son verecek istanbuldaki bir hadiseyi aynı anda
gözlerimizle göreceğiz yani vizontele uzağı yakın edecek ve burası artık o
kadar uzak olmayacak..."</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bizdeki de o hesap işte. Yukarıdaki resim Van'daki hissiyatı henüz yansıtmıyor ama yansıtacak belli bir vadede, buna inanıyorum. Arkadaşlar şehir merkezinde de benzer duvar yazıları gördüklerini söylediler. Beni çok sevindirdi bu yazılar, umudumu arttırdı. Bu şehir yeniden ayağa kalkacak çünkü onu seven insanları var..</div>aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-40652844420082984512011-11-28T05:09:00.001-08:002011-11-29T03:17:13.659-08:00KaraVan<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span lang="EN-US" style="font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 10pt;">Cok beceriksizce bir soz oyunu oldugunun farkindayim ama kendimi tutamadim. Sadece ucuncu sayfa haberlerinin herhangi bir sayfada yer alabildigi bir tabloid gazetesi degil burasi elbet ama olan oldu ne yapayim gecmise takilmamayi da ogretiyor deprem biz onumuzdeki satirlara bakalim</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdfjqT3EOeR-9FVzDU4l6ZQ9ZXKfCr9jShArVKC6DL4ECCV_0uDiiW8C1DSh8XdmGcgsV5YbJcIlNLe6p4P-c33Txt5zzLozFeVEKoNs_rf9M6K7wmekH29MnPxFgEa7BqkoVDWEL8KAk/s1600/karavan.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dda="true" height="190" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdfjqT3EOeR-9FVzDU4l6ZQ9ZXKfCr9jShArVKC6DL4ECCV_0uDiiW8C1DSh8XdmGcgsV5YbJcIlNLe6p4P-c33Txt5zzLozFeVEKoNs_rf9M6K7wmekH29MnPxFgEa7BqkoVDWEL8KAk/s320/karavan.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<a name='more'></a><br /><br />
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span lang="EN-US" style="font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 10pt;">Van'in olabilecek en merkezi yerinde gordum bu araci ve uzerindeki ilani. Kiralik motokaravan. Ne var bunda denilebilir, vatandasin ihtiyacina denk dusen bir girisimcilik ornegi. Oyle elbette ama sehrin en merkezinde bu kadar kor gozum parmagina bicimde yapilan girisimcilige girisesi geliyor insanin. Dusunsenize nasil fiyat konusulur, pazarlik yapilir, dusunmek bile icimi acitiyor. Henuz insanlarin temel insani ihtiyaclari bile karsilanmamisken barinma gibi en temel bir meselenin orta yerde pazarlanmasi buruyor. Dusunun ki sehre gecmiste yaptigi usulsuzlukleri kustahca her yerde anlatan Ali Agaoglu gelmis ve o kavsak gulusu ile Van'i bina manyagi yapacagini soyluyor, cevresine toplanmis Vanlilar da onu alkisliyor, boylesine bir girisimciligin ornegi iste bu karavan o yuzden acitiyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span lang="EN-US" style="font-family: Tahoma, sans-serif; font-size: 10pt;">Neyse gecelim karavani zira Van'da devir konteyner devri. Konteyner asagi konteyner yukari. Kamyonlarla konteyner yagiyor sehre, nerede kimler tarafindan ne zaman kullanilacagi muphem konteynirlar. Cadirin yerini tutar mi bilinmez ama iddiali geldikleri kesin. Hadi hayirlisi...</span></div>aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1661826477957179887.post-65939066818616170812011-11-28T01:40:00.001-08:002011-11-28T07:23:31.270-08:00binalar donmuş gibiAkşamlar şehrin sokaklarını dolaşıyorum. Sanki zaman durmuş gibi burada binalar için. Şehir de hani Avrupa kentlerinin meydanlarında heykel olan oyuncular var ya, bir pozisyonda sabit kalabiliyorlar, işte aynı onlar gibi; aslında zaman durmamış, akıyor, hayat devam ediyor aşağılarda, insanlar yürüyor caddelerde, arabalar geçiyor filan ama binalar ikinci bir depreme kadar donmuş gibi, heykel gibi bekliyorlar. Bina heykelleri ile süslü bir şehir burası.<br />
<a name='more'></a><br />
Yukarıdan, uzak bir tepeden bakınca akşamları ışıl ışıl ortalık, insanı şaşırtacak kadar. Hani kimse yaşamıyordu, binalar bomboştu filan dedirtecek kadar hatta. İnsana "acaba ben şehirden uzaklaştığım sırada milletin geri döndüğü evlerine girip oturduğu, televizyonlarını açtığı, çayı demlediği, çocukların ortalıkta koşuşturmaya başladığı, yavaş koşun alttakiler şikayete gelecek yine osssman kime diyorum ben diyen annelerin olduğu, bacaların tüttüğü, çalan ev telefonlarınn açıldığı, çamaşırların yıkandığı ve asıldığı bir şehir mi var karşımda" dedirtecek kadar şaşırtıcı. Ama değil, filmlerde oluyor öylesi bizse film çekmiyoruz, yaşıyoruz filmimizi çekerken, bat acun bat, sen burada kal Olric....aylakpadamhttp://www.blogger.com/profile/15784842249670013784noreply@blogger.com0