Perşembe, Ocak 05, 2012

urartu'nun mirası...

aktüel arkeoloji dergisinin son sayısında beni çarpan bir makale okudum az önce. Yazar urartu krallığının son dönemlerinde uygarlık belirtisi kurumların izlerinin son bulduğunu, o dönemlerde buna neden olabilecek bir dış etkenin olmamasından ve o döneme ait yapılardaki  arkeolojik bulgulardan hareketle bu duruma büyük bir depremin neden olmuş ve aslında urartu krallığın son bulmasında bu olası depremin büyük rol oynamış olabileceğini ileri sürüyordu. zaten en bu şehrin tarihi olmadığını düşünürdüm hep, yıkılan ve hep yeniden yapılan bir şehir burası, o yüzden inşaatı eksik olmaz tozu dumanı bitmez hiç. hatta kalesi bile şehrimizin yeni yapılmıştır eskisine zeyl olarak. Şimdi anlıyorum eski kalenin duvarlarındaki o hüzünlü urartu yazısının anlamını, şimdi çok daha yakın hissediyorum urartulara kendimi, aynı toprakların insanlarıyız biz, aynı acılarla kavruluyoruz. O yazıların birinde II.Rusa'nın sarayındaki yazıcılardan biri şöyle yazmış olmalı:



"Kralımız çok üzgün bugün. nasıl olmasın ki yıllarca ülkemizi bayındır hale getirmek için çok uğraştı, su kanalları, yollar, okullar, hastaneler yaptırdı ama günün birinde tanrılar tepemizde tepindi, ayağımızın altındaki toprağı salladılar, yüzlerce yıllık emeğimize acımadılar. kralımız bugün çok üzgün, nasıl olmasın ki. kimseden korkmadı o, kimseye de boyun eğmedi, bizleri köle yapmadı, yaptırmadı, bir kardeş sofrası gibi uzanırdı bağlarımız bahçelerimiz suyun kıyısında, kavga etmezdik hiç kendi aramızda, emeğimizle mutluyduk, ezdirmedik kendimizi yağmacılara emeğimizi savurmalarına izin vermedik hiç, bugün biz çok üzgünüz, nasıl olmayalım ki..."

Yazının devamı tam olarak okunmuyor, ama biz anlıyoruz gerisini de anlamazlığa veriyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder